floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Abant Gölü`nde Bisiklet Turu

Serdar Ölez, 2008

Bolu / Türkiye

Aylardan Kasım, Ankara`da gün yeni doğmuş. Camdan dışarı bakıyorum, biraz önce çalan saatin sesini aklımdan atmaya çalışıyorum. Portakal Çiçeği vadisinin muhteşem mevsimlik renkleri henüz seçilemiyor. Kalın sis bastırıyor renklerin canlılığını. Yaz ve bahardan sonra bacalardan is kokusu yayılmaya başlamış bile. Üç beş dakika içinde tüm ev halkı uyanmış yola hazırlanıyoruz keyifle... Altıncı kattan ustalıkla ve sessizce indirilen 3 bisiklet arabaya yüklenmiş yola çıkıyoruz bir saat içinde. Hava sıcaklığı sadece sıfır derece, bu sıkıntılı durumun sanki kimse farkında değilmiş gibi devam ediyoruz yolumuza. Keyifler pek hoş, arabanın içi mug`lardan yayılan kahve ve çikolatalı süt kokusuyla dolu. Şule`nin hazırladığı keki löpür löpür götürüyoruz bir yandan... Bir saat daha geçiyor. Cankurtaran beli yine sıfır derece. Kırağı kar gibi bembeyaz yayılmış her yana. Yeşiller ise kalın sisten sadece grinin tonlarını yansıtıyor. Keyifler azıcık kaçıyor tabii, biz t-shirt`lerle bisiklet sürecektik. Yaw pek de uzak be... muhabbetleri başlamış. Gözümüz korkuyor, Abant`a da başka zaman gideriz diyoruz. Eskinin Dorukkaya`sı bugünün Green Park`ında sonlandırmaya karar veriyoruz yolculuğu. Donacaksak yakıncacık bir yerde donalım, erkenden döneriz diyoruz birbirimize. Yeni hedef kışın gelip karlar arasında yürüdüğümüz korulukta bir iki tur atıp kaçmak. T-shirt üstü polar giyiyorum, üstüne bir polar daha giyiyorum eldivenler, bere derken, bisikletleri çözmeye başlıyorum. Kimse birbiriyle gözgöze gelmemeye çalışıyor ama durum ümitsiz. Soğuktan elerimiz bisikletlere yapışacak neredeyse. Bir cesaret durum muhakeme ediliyor, bunun pek de akıllı işi olmadığını itiraf ediyoruz birbirimize. Tekrar Abant`a doğru devam etmeye karar veriyoruz, nasıl olsa 1 saat sonra hava biraz ısınır umudunu taşıyoruz. Sonunda Abant Tabiat Parkı takını gördüğümüzde termometre sadece 6 dereceyi gösteriyordu. Her güzel yerin sahibi olan devlet bizi kapıda karşıladı, 6YTL istedi, geçmemize izin vermeden önce. Gölün kenarında soğuğa aldırmadan sessizce gölü izlerken gelmekle iyi ettiğimizi anladık. Evet hava hala sisliydi, yeşiller hala gri, mavi hala griydi. Ama güzelliğini sergilemek için sessizce güneşin ışığını bekleyen doğa kucaklayıvermişti üçümüzü de. Yaklaşan yaşlı teyzem alıçla tanıştırdı Yunus`u. İpe dizilmiş küçücük meyveleri boynuma asınca Hawai`li kızları hatırlattım kendime, eksik olan saçlarım, polar ve eldivenlerim bozuyordu sadece bu kurguyu. Bisikletleri indirdik, bir yandan alıç yiyor bir yandan da hala ne iyi ettik yaw diyorduk. Tartan koşu yolu, tahta köprü, araba yolu, çimenler, çamurlar, kıyıdaki kumluklar boyu attık turlarımızı. Evet soğuktu ama çok keyifliydi. Erken saate ve soğuğa rağmen boş değildi, kimi yürüyor, kimi bisikletle geziyor, kimi de kiraladıkları atlar veya faytonlarla turluyordu. Abant`a gitmişken tabii bir define gizlemeyi ihmal etmedim. Birinci turun sonunda koruluğa uzanan patika pek çekici duruyordu. Yunus bisikletle ben yayan 30-40 metre ilerledikten sonra bir ağacın köklerinin arası uygun bir yer oldu Abant Gölü Definesi için. Abant Gölü için Bolu`nun 34 kilometre güney batısında bulunan, çam ve köknar ağaçlarının baskın olduğu bir Tabiat Parkı içinde, yaklaşık 1350 metre yükseklikte bulunan ve alanı 125 hektarı bulan bir heyelan gölüdür diyor wikipedi. En derin yeri 18 metreymiş, oldukça derin. Ama en ilginci gölden çıkan ve Abant Alabalığı olarak bilinen bir balık varmış ve literatürde Salmo trutta abanticus olarak adlandırılmış. Gölü birkaç kaynak kar ve yağmur suları ile beslenmekteymiş. Biz bir daha tazeledik, güzel bir yer Abant...