floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Canerimin Kanada´sı

Ülkü Tahan, 2008

New Brunswick / Kanada

Haziran ayı başlarındaydı, Caner´le haftalık konuşmamızı yaparken `Anneciğim çok özledim, gelir misin?´ dedi. Yüreğim hemen uçup gitmek istedi. Ama aklım gelemem, dedi. Şimdi gelemem. Çünkü iş yerimizin inşaatı devam ediyordu. İnşaat işleri, üretim çok yoğun iş çıkarıyordu. Ben iş yerinde kalmalıydım ki Şahin, Işıl, Şule işleriyle rahat ilgilenebilsinler. Ağustos ayı başında taşınmaya başladık. Taşınma, yerleşme bir ay devam etti. İş yeri düzeni kurulunca Işıl ile Şule´ye beni Caner´e gönderin, dedim. İşlemler başladı. Ne kadar zor, sıkıntılı formaliteler. Günlerce üç kardeş konuştular, anlaştılar. Bilgili ve becerikli oldukları için kısa zamanda bilet, pasaport, vize işlemlerini tamamladılar. (Ve davetiye) Ben de hazırlığa başladım. Oğlumun evine ilk defa gidecektim. Aklıma ne geldiyse, gönlüm ne istediyse satın alıyordum. Evde güzel ne gördüysem valize yerleştiriyordum. 17.Eylül.2004 gideceğim günün akşamı saat 22:00, bizde toplandık, Çelebi, Serdar, Işıl, Şule, Elif Deniz, Yunus. Çocuklarım valizleri görünce şaşırdılar, mümkün değil götüremezsin, dediler. Depodan yanlış valiz çıkardığımız için Serdar depoya indi. Çelebi eve gitti, mavi, güzel valizi getirmeye. Işıl bütün eşyaları boşalttı. Şule evden getirmişti birisini. Ben hangi güçle, kuvvetle taşıyacaktım onları bilmem. Tamam, bir hevesle Caner´e çeyiz hazırlıyorum, diyordum ama bu kadar da olmaz. El çantası bile yerinden kalkmıyordu. Elif Deniz´le Yunus şaşkın bakıyorlardı boşaltılan eşyalara. Ana yüreği, Türkiye´yi Caner´e götürsem az gelecekti sanki. Götürmek istediğim giysilerin yarısını kaldırmamı istedi Işıl ile Şule. Razı oldum. Yükte hafif, pahada ağır armağanların dışında ne varsa biz kargoyla göndeririz, dediler. Taşıyabileceğim kadarını mavi valize koydular. Çünkü o valiz çok uzaktan görünce tanıyabileceğim model ve renkte idi. El çantamı da kendileri hazırladılar. Diyecek bir tek sözüm yoktu. Haklıydılar. Ben uysal bir anneyim çocuklarımın sözünü tutarım. Ama kendi bildiğimi de yaparım. Şule nereden anladın, el çantasına, sonradan bir elbise, bir havlu, iki gömlek koyduğumu. Aşk olsun size, hiçbir şey gözünüzden kaçmıyor. Saat 24:00 Yunus ile Elif Deniz´i uykulu iken öptüm. Serdar´a, Çelebi´ye veda ettim. Işıl, Şule saat 5:30 da yola çıkarız dediler, evlerine gittiler. Şahin öğretmenim çok yorgun olduğu ve araba kullanacağı için hep uyudu. Ben hiç uyuyamadım. Zaten günlerdir heyecandan, sevinçten ve de nasıl gideceğim kaygısından uyku tutmuyordu. 18. Eylül.2004 Öğretmen düzeni ve disiplini ile 5:30 da yoldaydık. Işıl, yanında Şule ile bizi iyi takip ediyordu. Ankara yolları o saatte bizimdi. Çünkü Ankara uykudaydı. Uyumayan bir de Gürbüz kardeşimle Semra vardı. Yolcu etmek istediler. Sağ olun dedik, engel olduk. Hava alanında eşyaları Şule taşıdı. Arada bir ben aldım.bakın taşıyabiliyorum, dedim iyi ki azalttınız, sağ olun çocuklarım. Kontroller bitince aşağıya biraz zor indim. Yalnızdım, desteksizdim. Şimdi ne yapacaktım? Bir gence Münih´ten sonra nereye gideceksiniz, diye sordum. Viyana dedi. Bir başka genç çift Amerika diye cevapladılar. Biraz sonra bir genç koşarak geldi. Siz mi Kanada´ya gideceksiniz? Evet ama Toronto değil Montreal. Çocuk ilk defa çıkıyormuş, umutsuz uzaklaştı. Benden beter. İki gence de koltuk numaralarını ben gösterdim. Çünkü akşam Işıl, Şule valiz hazırlarken, Şahin, Yunus, Elif Deniz uyurken Çelebi ve Serdar´la ben masa başındaydık. Serdar ders veriyordu. Ben de iyi öğrenci olduğumu yol boyunca kendime kanıtladım. Uçakta üç Türk yan yana oturduk. Sohbet ederek Münih´e indik. Herkes nereye ben de oraya yürüdüm. Baktım, GATE H14 okunu buldum. Serdar öğretmişti. Kaybolmaktan değil, uçağı kaçırmaktan kaygılı idim. Yürürken bir Türk yaklaştı. Telaş etmeyin, sakin olun, çantanızı da bu araba ile taşıyın, dedi. Çantasını arabadan indirdi, benim çantamı yerleştirdi arabaya. Ok yönünde yürüyüp görevlilerin olduğu gişeye vardım. Türk bayan görevli nereye, niçin gittiğimi sordu. Saat 13:00 de orada olmak üzere ayrıldım. Gezdim, dinlendim. Amerikalı ile evli olan Berdan ( içimi güzel, soğuk su anlamında) Hanımla çokça sohbet ettik. Alara´nın eğitimi üzerine konuştuk. Münih´ten ayrılırken Fransız Dali ve eşi Mişelle yan yana oturmuştuk. Dali ile çok güzel anlaştık. Fransızcadan aklımda kalan sözcüklerle Işıl´ın verdiği sözlükle idare ettim. Ama daha çok Türkçe konuşup hareketlerle anlaşabildik doğrusu. Uçağa girerken `MERHABA´ dedim. Hostes iki defa tekrarladı, hoşuma gitti. Servis yapan bay hostese, su lütfen deyip gösterdim. Teşekkür ettiğimde rica ederim diye cevap verdi. `Türkçe konuştunuz, ne güzel, Türk müsünüz?´ Sivas´tan Almanya´ya giden MİKAİL çok yardımcı oldu bana, formu da o doldurdu. Montreal´e indiğimde biraz şaşkındım. Heyecanım ve kaygım artmıştı. Hava alanı çok kalabalıktı, valizimi alacaktım. Uçağın kalkışına bence az zaman kalmıştı. (2 saat) Az geliyordu bana. Yoğun duygular koşmamı, uçmamı, bir an önce Caner´e kavuşma isteğimi zorluyordu. İki banttan birisini izledim, valizim çıkmadı. Yolculara baktım, diğer bant başında da uçaktaki yolcular vardı. Oraya gittim. Biraz sonra mavişi gördüm. Hemen yakalayıp yere devirdim. Kaldıramazdım ki. Araba almıştım önceden. Bir gençten yardım rica ettim. Anlamadı. Çaresiz uğraşıyordum ki bir bay geldi. Valizi arabaya yerleştirirken diğer genç yaklaştı yardımcı oldu. Anlamadığına üzülmüştü. GATE 40B için epey yürüdüm. Oklar beni doğru kapıya götürdü. 40 B ´de kimse yoktu. 39 un görevlisine sorayım, emin olayım dedim. ` No. no.´ deyip koridorun karşı ters yönünü gösterdi. Gittim. Oradaki görevli geldiğim yere geri gönderdi beni. Döndüm. 39 un görevlisine Türkçe; ben yorgunum, heyecanlıyım, sevinçliyim, kaygılıyım. Neden beni yanılttınız. Görevinizi dikkatli yapın lütfen, dedim. Kendini kötü hissetti ama ne yapayım ki ben haklıydım. Fredericton uçağı küçük sevimli bir şeydi. Yanıma çok hoş bir bayan oturdu. `Merhaba´. Anlamadı tabii. Fransızca, hayır. İngilizce, hayır. İki dilden birisini bilmiş olsaydım, yolculuğum çok daha güzel geçerdi. Dali, Türkçe bilmediği için özür dilemişti. Ben, dünyada tek bir dil konuşulmadığı için üzgünüm demiştim. Fredericton´a kadar uyumuşum. Küçük bir hava alanı. Yürüyerek salona geçtik. CANER. ve SELEST . Yaşasın.. Başardım ve kavuştum. Sevdiğim çiçek, papatyayı onlarla birlikte kucakladım. kucakladım. Çok şükür TANRIM. 19. Eylül Pazar - KANADA 1. GÜN Dün gece eve 11:30 gibi geldik. Şirin, sevimli bir ev. Düzenleme, süsleme hoşuma gitti. Sohbet ettik. Valizi açtık. Armağanlar beğenildikçe ben de sevindim. Bugün evdeyiz. Güzel kahvaltı, sohbet. Fotoğraflar, yazılar. Geçmiş, şimdi ve gelecek hep konuşuldu. Işıl´ın hazırladığı cd izlendi. Travis ile Nitın geldiler. Onlar da armağanlarını çok beğendiler. Doğrusu ben de beğenilecek armağanlar almaya çalışmıştım. Birlikte yemek yedik. Selest gece çalıştığı için işe yolcu ettik. Ana - oğul sohbetle günü tamamladık. Selestle Canerin evinde gömme dolaplar çok. Küçük koridorda üç tane sıralanmış. Depo, vestiyer ve ayakkabılık, nevresim - havluluk olarak kullanılıyor. Odalarda da gömme dolaplar çok yönlü kullanılmakta. Ahşap objeler çok kullanışlı ve estetik. Serdar, tam sana göre bir yer burası. Radyatör görevini yapan ısıtıcı çok az yer kaplıyor, iyi ısıtıyor. Fotoğraflarda görürsünüz. Binanın merdivenleri de evlerin içi de beş yılda bir kere değişen halılarla kaplı. Ayrıca televizyonda film kanalı, yarışma, müzik, spor, biyografi, bilim, komedi kanalı gibi ihtisaslaşma var. Kaliteli, güzel programlar yapılıyor. İnsan istediğini izleme şansına sahip oluyor. 20. Eylül Pazartesi KANADA - 2. GÜN Caner, kahvaltıdan sonra şehri gezdireceğini söyledi. Selest yorgun olduğu halde bizimle birlikte geldi. Yeşili çok bol, güzel bir şehir. Şehirde yalnızca iki yüksek bina var. Onlar da yedi katlı. Çok katlı konutlar dört kattan fazla değil. Selest - Caner´in evi de dört katlı binanın en üst katı. Balkonda oturunca ağaçların sıklığı, yüksekliği sayfiye evini andırıyor. Karşıdaki caddeden araba sesi geliyor ama görünmüyor. Bütün binalar tahtadan yapılıyor, inşaat halindeki binayı görünce Serdar ile Çelebi görse çok sevinir diye düşündüm. Serdar ahşap işini severek yapar, Çelebi için de doğrusu temiz ve kolay olur. İnşaat durumu bile çok zarif, hoş bir görünümde idi. Sen Con nehrinin iki yakasında müstakil evler dizili, büyük bahçeler içinde. Bahçeler ayrılmamış, iki katlı olduğu halde pencereler demir parmaklıkla kapatılmamış. Demir ve beton görmedim bu gezide. Kral ve Kraliçe caddelerindeki evler, binalar çok güzel. Kraliçe bu evlerden birisinde kalıyormuş. Demek hâlâ İngiltere sempatisi var. Çiçek, çiçek, çiçek. Çiçekli, ağaçlı bir şehir. Daha ne olsun. 21. Eylül Salı KANADA 3.GÜN Bugün hastahane üniversite ve iş yeri gezisi yaptık. Nüfus az olduğu için her yer rahat. Bana tatil beldesi gibi geliyor. Ben tatildeyim de ondan mı acaba? Her yer temiz, çiçek ve ağaç. Caner´in iş yerine gittik. Yakın, samimi çevresi var. Caner´i çok sevdiklerini söylüyorlar. Mükemmel oğlunuz var diyorlar. Ben de gurur duydum. Caner´in annesini de genç ve güzel buldular. Artık yaşlandığımdan, güçlükle yürüdüğümden kimsenin haberi yok ya öyle söylerler. Selest, Caner ve ben iki gündür Kanada´nın güzel yemeklerini yiyoruz. Dünkü balık çok lezzetliydi. Bugünkü döner için bir şey diyemem. Çünkü pastırma kokulu, değişik soslarla süslü ilginç bir dönerdi. Ama eve istenen tavuk yemeğine diyecek yoktu. Caner´im güzel, iyi ne varsa sunmaya çalışıyor. Selest beni hoşnut etmek için elinden geleni yapıyor. Sağ olsunlar. Var olsunlar. Lin, Sitivın, Nitın, Travis, Lina akşam geldiler. Hazırlığımız, getirilen çiçekler, sohbet çok güzeldi. Pratik ve rahat insanlar. Bana iltifat çok, çok. 22. Eylül Çarşamba KANADA - 4. GÜN Bugün kahvaltıdan hemen sonra hazırlanmaya başladık. Caner çok sıkı giyinmemi istiyor. Ben de üst üste beş giysi giyindim. Yola çıktık. İki saat uzaklıktaki Sen Encü şehrine gidiyoruz. Hava güzel, yol güzel. Bence en güzeli arabadaki yol arkadaşlarım. Selest ve Caner. Konuşmaları, şakalaşmaları çok hoşuma gidiyor. Mutlu olduklarına seviniyorum. Sen Encü, Atlantik Okyanus´u kıyısında şirin bir şehir. Şehri değil, okyanustaki balinaları görmeye geldik. Hava biraz bozuldu. Yağmur çiselemeye başladı. Giydiklerim azmış gibi bana bir mont, bir bere aldılar. Giydirdiler, fotoğraflarımı çektiler. Güzel oldu diye, Canerle Selest benden çok sevindiler. Sağ olsunlar. Bot turu için toparlandık, iskeleye yürüdük. Güçlü bir bot. Güvenlik önlemleri tam. İyi ki sıkı giyinmişiz. Verilen battaniyeler bile az geldi. Caner´e seninle okyanusta buluşalım diye randevulaştık, dedim. Kıyılar, adalar, ağaçlıklar, martılar, balık çiftlikleri, deniz aslanları, kartal yuvası, balinalar. İşte balina çıktı. Büyük heyecan küçük balinaları biraz görmek içindi. Üç - beş kere gördük. Ancak o kadar olur. Balina bilemez ki şöyle azametli bir gösteri yapsın. Biz de rahat dönelim. Üç buçuk saat kaldık okyanusta. Dönüş yolu da güzeldi. Yeşil, sarı, kırmızı ağaçlıklı yol. Biz rahattık. Şoförümüz yoruldu. 11 saatlik gezi yetti hepimize. Yemeğimizi alıp eve geldik. 23 Eylül Perşembe KANADA - 5. GÜN Bugün evdeyiz. Şirin, güzel evimizde huzurlu dinlenmedeyiz. Ve beklemedeyiz. Benim getiremediklerimi Işıl ve Şule iki paket olarak göndermişler, bugün gelecek. Meraklı bir bekleyiş. İnternetten bakıyor Selest dağıtım arabasına almışlar, saat beşe kadar gelecek diyor. Balkondan, pencereden bakıp duruyoruz. Kaygılanıyorum, acaba hepsini getirecekler mi? Gümüşler için vergi alacaklar mı? Saat 16:00 gibi paket getirildi. Açmış, hepsine bakmışlar fakat bir şey almamışlar. Vergi de istemediler. Onlar da inanmışlar samimiyetime. Genç TAHAN çiftinin evine biraz süs, biraz renk, biraz neşe istediğim. Çok sevindim doğrusu. Evde beklerken özlenen kuru fasulye - pilavı pişirdim. Travis arkadaşı ile geldi. Güzel olduğunu söylediler. Caner de özlem giderdi. Üstüne baklava ve çikolata. Selest, bugünlerde gece çalıştığı için saat 6:30 da yolcu ettik. Hava çok güzel. Akşam güneşi balkondan salona girip ortamı bir kat daha güzelleştiriyor. Selest - Caner her zaman yaşamınız, eviniz barkınız böyle güzel olsun. Güzel çocuklarım. 24. Eylül Cuma KANADA - 6. GÜN Sabah kalktığımda Caner yalnızdı. Eve 4 :30 da gelen Selest toplantı için saat 10:00 da çıkmış. İyi ki kısa sürede geri döndü. Birlikte kahvaltı yaptık. Selest yorgun olduğunu söyledi. Biz ana - oğul şehir gezisi yapacağız. Fredericton Brunsvik Eyaletinin başkenti. Yaşanacak güzel bir yer. Caner güzel yerler göstermekten, ben de güzel yerleri görmekten memnunuz. Oğlumun bizlerden uzak oluşunun biraz tesellisi. Ben güzel ev meraklısıyım. Beş - altı ev gezdik. Prefabrik evler, alt yapısı hazırlanan yerlere yerleştiriliyormuş. Hepsi birbirinden güzel. İnşallah kısa zaman sonra birisi Caner - Selest için kısmet olur. Hele gezdiğimiz karavan hepsinden daha güzeldi. Evin sırtında al, gez. Rahat, rahat. Caner´in iş yerine gittik. Getirdiğim, çay, kahve, kuruyemişler için güzel kaplar aldık. Bugün tanıştığım hanım; dünyanın en iyi oğluna sahipsiniz, dedi. Bilirim, iyi bir insandır oğlum, iyi bir eş olduğunu gördüm, sevindim. Evcimen, mütevazi bir iş ve ev adamı. İyi ki böylesin Caner´im. Allah evine bağışlasın. Gezdirmediği yer kalmadı. Saat 17:00 de evdeydik. Eğlence gibi kaplar dolduruldu. Selest yolcu edildi. Ana - oğul yemek yedik. Kahve içtik. Şimdi ben yazıyorum. Caner çekirdek çitleyip kitap okuyor. Yarın görüşmek üzere. Hoşça kalın!... 25.Eylül Cumartesi KANADA 7. GÜN Bugünün planı iki gün önceden yapılmıştı. Sabah erken Caner´le ben pazara gittik. Temelde aynı düzen. Ayrıntılar ilginç ve farklı geldi bana. Döndüğümüzde Selest hazırdı. Birlikte 30 km uzaklıktaki çiftliğe gittik. 18. yüzyıl kasabası açık müze olarak hazırlanmış. Görevliler o günün şartları ile yaşıyorlar. Çocukluğumun Şenkaya´sı ile benzerliği çoktu. Demek ki biz her zaman yüzyıl geride kalıyoruz. Bu gidişle de daha çok geri kalırız. İnsanlar geçmişlerini değerlendiriyorlar, geleceklerine önem ve değer veriyorlar. Güvenceye alıyorlar. On iki yaşına kadar çocuklar evde ve dışarıda yalnız bırakılmıyorlar. Yoksa uyarı alıyorlarmış. Okul otobüsünün durduğunu gören bütün sürücüler bekliyorlar. Otobüs hareket ettikten sonra gidiyorlar. 16 yaşında çocuklar ailelerinden ayrılabilirlermiş. Sosyal hizmetlinin kontrolünde olarak. Devlet üniversiteyi bitirinceye kadar okuyan bütün çocuklara yardım ediyor ama üniversitede kredisini de alıyor. Gençlerin çoğu çalışarak okuyor. On sekiz yaş yasal özgürlük zamanı. Zaten o yaşa kadar bilgi, beceri yeterince veriliyor. Hayata hazırlanmış oluyorlar. Biz ne zaman geçmişimizin, geleceğimizin değerinin farkına varacağız, bilemiyorum. Geçmişlerini değerlendirdiklerini ve geleceklerine önem verdiklerini çevre düzenlemeleri de gösteriyor. Atlantik Okyanusuna iki saatlik uzaklıktaki bu şirin şehir deniz havası yaşıyor. Okyanusun etkisi iklimde fark ediliyor. Bunu korumak için de yüksek binalar yapılmamış. (Mersin´de, deniz kıyısındaki on beş katlı binalar aklıma geldi.) Ağaçlıklar korunmuş. Göz alabildiğince sık ağaçlıklı alanlar. Renk, renk (sarı, yeşil, kahverengi, kırmızı) boy, boy. O ne güzel manzara. Bursa yolunda da böyle ağaçlık bölgeler görmüştüm. Ülkemizde de mutlaka olur. Hem de belki daha güzeli. Kim yapacak acaba? Evinin çevresindeki çimi kesmeyenlere belediyeler iyi ceza veriyor ve kendi işçilerine kestiriyormuş. Herkesin evinin bahçesi çim, çiçek, heykeller, oturma grupları ile süslenmiş. Çocuk arabası, bisiklet hep dışarıda. Korkusuz yaşamaları ne güzel. Birbirlerine güvenmeleri ne güzel. Selest ve Caner aşağıya çamaşır yıkamaya gidecekleri zaman kapıyı açık bırakıyorlarmış. Her binanın altında çamaşır odası olduğunu yazmamıştım galiba. Bu binada üç çamaşır makinesi, üç kurutma makinesi var. Evlerindeki buzdolabı, bulaşık makinesi ve ocak da ev sahibi tarafından konulmuş. Tertemiz eşyalar. Düşünüyorum da hem kiracı rahat taşınır. Hem ülke ekonomisi bakımından yararlı bir düzen olur, diyorum. Karşılaştırma yapmadan duramıyorum. Bizde evlenen, ev kuran iki kişiye buzdolabı, çamaşır makinesi, ocak, bulaşık makinesi ne büyük bir ekonomik yük. Dolayısıyla ülkemize de çok büyük bir yük. Bir yerde okumuştum: İngiltere´deki ekonomik sıkıntıyı gidermek için önce hanımların çabuk kaçan çorap ve takı satışları kontrol altına alınmış. Hangi zaman unuttum ama isabetli bir tutum. Biz de hepimiz tutumlu olsak ülke borçlarımız ödenir sanırım. Aslında buraya doğa da cömert davranmış. Ulaşımı zorlaştıracak, deniz havasını engelleyecek dağlar, tepeler yok. Düz ova. İşlemek, ağaçlandırmak ve yararlanmak daha kolay. Bizim cennet gibi güzel ülkemizin daha da güzelleşmesi ve rahat yaşanır olması için neler yapılabilir diye düşünüyorum, yazıyorum. 26. Eylül Pazar KANADA 8. GÜN Tam pazar keyfi yaptık. Çok uyku, geç kalkış. Saat 13:00´ e doğru yoldayız. Caner´in iş arkadaşı Sisi öğle yemeğine davet etmişti. Şekerlemeyi ve nazar boncuğunu beğendi. Biz de onun yemeklerini, evinin düzenini beğendik. İnsanlar rahat giyiniyor, rahat yaşıyorlar. Yönetim de insanların rahat ve düzenli yaşamalarını gerektirecek kuralları yasallaştırıyormuş. Belediye başkanları, kentleri, oturulmak ve yerleşilmek üzere tercih edilsin diye çok çalışırlarmış. Ayrıntılı, özel yasalar çıkarılıyormuş.Bir caddeye hiçbir zaman hiçbir araba park edemez, diye yasa varmış. O caddenin özelliğinden ötürü çıkarılmış bu yasa ve herkes rahat etmiş. İş yerlerinde aktif çalışılan zaman toplanıyor ve saat ücreti olarak hafta sonu ödeniyormuş. Onun için insanlar canla başla çalışıyor. Hem kendileri kazanıyor hem ülkeleri. Bizdeki gibi çalışanın da çalışmayanın da ay sonunda maaşını alması gibi bir haksızlık yok. Yönetimden ve kendilerinden emin olduklarından toplanınca rahat sohbet edip gülüşüyorlar. Ahmet Caner´im de güzel güzel konuşup gülüyor. Oğlumun çok güzel güldüğü dikkatimi çekti. 27.Eylül Pazartesi KANADA 9. GÜN Bugün Selest izinli. OF günü diyorlar. İş yerini gezdirmek istedi. Çalışma, dinlenme yerleriyle güzel bir iş yeri. Ortam hem samimi hem disiplinli. Müdürü bayan hatır sordu, armağanını sundu, ayrıldık. Selest, arkadaşının mağazasına götürdü. Armağan almak çok zor. Çünkü Caner Kanada hatırlansın istiyor. Belli o da anasının oğlu. Bir şeyler aldık, bakalım. İtalyan lokantasına özellikle götürdüler beni. Özel günlerinin yeri imiş. Güzel bir yer, yemekler nefis. Selest ile Caner´in böyle prensiplerinin, iyi alışkanlıklarının olması beni memnun ediyor. Yaşam tarzını oluşturan aile geleceğe güvenle bakar. Kendilerinden emin yol alırlar. Birbirini seven TAHAN çiftinin yolu açık olsun. Aydınlık olsun. Hep güzelliklerle dolsun. Evimize, dinlenmek için döndük. Çünkü akşam gezisi var. Lin ile Sitivın bizi bekliyorlar. Çok zevkli döşenmiş, çok güzel bir ev. İşte bu arkadaşlarına dost denir. Kardeş denir. Ahmet Caner´im iyi çevre edinmiş. Onu tanıyanlar da kendilerini şanslı sayıyorlar. Muhakkak iyi bir annesi vardır, diyorduk. Öyle iyi bir insan, mükemmel bir insan Ahmet. Selest´te memnun. Ben de memnunum. Bundan iyisi can sağlığı. 28. Eylül Salı KANADA 10. GÜN Caner´im, Kanada vatandaşlığı için çalışıyor. Belgeleri hazırlamak çok zamanını aldı. Tatilde iken yapması isabetli oldu. Bu hazırlıklar dünden başlamıştı. Bu sabah Caniş beni çağırdığında saat 11:00 olmuştu. Evi saran güzel koku, Selest´tin yaptığı krep ve kahvaltıdan geliyordu. Krep akça ağaç şurubu ile yeniyor. Pek nefis olmuştu. Eline sağlık gelinim. Bugün ben evdeyim. Caner´le Selest tek tek, sonra beraber gidip geldiler. Vatandaşlık başvurusunu tamamladılar. Televizyon basketbol, masa tenisi kanallarından çok güzel maçlar izledim. Selest bugün evde ya gelinliğini ve ev sahipliğini güzel sergiliyor. Yemek sofrası her haliyle harikaydı. Şahin´in telefonu güzel ortama sıcaklık, neşe kattı. Özlemişiz babamızı. Gençlere bir fikir verir diye yazıyorum. Selest pratik ve zevkli bir hanım. (Caner´i seçtiğinden belli.) evinin perdelerini jaluzi yaptırmış. Salon halının rengi nefti yeşil dikey olanından. Yatak odaları ve mutfak enine, eşyaların rengine uygun olarak takılmış. Üstüne zevkli kumaş farbala ya da işlemeli yarım kumaş perde konulmuş. 29.Eylül Çarşamba KANADA 11.GÜN Sayılı günler çabuk geçti. Tatilin sonuna geldik. Hava sıcaktı, güzeldi. Onun için gezmelerimiz istediğimiz gibi oldu. Bugün Selest kendisine ayrı program yapmıştı. Biz ana - oğul armağan alış verişi ile gün geçirdik. Caner´i ve Kanada´yı hatırlatacak türden oldu çoğu. Sanki aklımızdan çıkıyor da. Her an, her vesile ile Caner dilimizde. Zaten her zaman aklımızda ve gönlümüzde. Ben yine gözlemlerime devam ettim. İnsanların kurallara uyarak huzurlu, rahat dolaşmaları dikkatimi çekiyor. İki küçük çocuklu anne, hiç sıkıntı çekmeden dolaşıyor, işlerini yapıyor. Hemen herkesin arabası var. Ve sanırım ehliyeti olmayan yok. Akşam valiz hazırlamaya başladım. Caner bir valiz vermek durumunda kaldı. Daha rahat yerleşsin diye. Ancak yerleşti aldıklarımız. Selest aldı, Caner aldı, ben aldım. Selest az - çok Türkçe biliyor. Geçen akşam Sitivınlarda ben kahve yaptım, içtiler. Caner fal kapatmayı öğretti. Selest herkesin falına baktı. Semra duydun mu? Falcılık elinden gidiyor. Şimdi beni dönüş heyecanı sardı, az da olsa. Uykular kaçtı yine. 30. Eylül Perşembe KANADA 12. GÜN Uykum kaçtı madem yazıyı tamamlayayım. Bu defter burada kalacak. Ben fotokopi yaptırıp alacağım. Serdar´ın gezi sayfasına vereceğim. Son gün rahat etmek için akşamdan yazıyorum. Biliyorum yarın (Perşembe) unutulan, yarım kalan ne varsa yapılacak. Cuma günü saat 10:00 gibi evden çıkacağız. 12:20´de uçak kalkacak. Üç saat Fredericton - Montreal. Montreal´de altı saat bekleyip Münih´e hareket edeceğim. Bu sefer okyanusu gece geçeceğim. Sabah saat 11:30 da Münih´teyim. 11:30´da Ankara´ya hareket. 15:15 de Esenboğa´ya iniş. Gelirken hep aydınlıkta güneşli havada yolculuk yaptım. Gün ile birlikte geldiğimizden hep gündüz ve beş - altı saat güneş aynı yerde idi. Montreal´de akşam olmaya başlamıştı. 22 saatlik yolculuk gece sona ermişti. Dönerken güne karşı gidildiğinden, yolculuk beklemelerle saat farkı ile birlikte 27 saat sürecekmiş. Yolculuğu sevdiğim için hiç sorun değil. Üstelik artık yolda ne yapacağımı da biliyorum. Şimdi, neden Kanada Caner´imin, ya da neden Caner Kanada´da. Kendi kendime sordum, kendim cevaplarım. Başlık aklıma geldi de. Kısmet işte ne denir. Evlenen bay, eşinin memleketlisi oluyor idi, değil mi? Ahmet Caner, Selest ve Kanada´yı internetten tanıdı. İkisini de sevdi. Selest´in Caner´e değer verişi, ona olan sevgisi Kanada´lı yaptı, onu. Şu an Caner burada bulunmaktan memnun. Düzeni, kuralları, temizliği, yeşili, istediği gibi. İnsana değer verilmesi, insanların yaşam düzeyinin düşünülmesi Caner´in istediği gibi. İnsanların insanca yaşamasının sağlanması Caner´in istediği gibi. Selest´in davranışları, sevgisi, kendisi Caner´in istediği gibi. Evi, düzeni, arabası, yolu, işi, iş arkadaşları Caner´in istediği gibi. Bütün istekleri bir arada olduğu için Caner burada, KANADA´da. Ve burası KANADA Caner´imin. CANER´imin KANADA´sı hoşça kal!... ESENLİKLER. Sevgili Selest, Sevgili Caner,
Yazdıklarım duygularımın, düşüncelerimin pek azını ifade ediyor. Çok şanslı bir anne olarak sizinle güzel günler geçirdim. Ev sahipliğiniz, tatil arkadaşlığınız benim için mükemmeldi. Her şey çok güzel oldu. Tabii güzelleştiren sizdiniz. Konuşmalarınızla, birbirinize olan sevgi ve saygınızla beni mutlu ettiniz. MUTLU OLUN, MUTLU KALIN. Her zaman birbirinize iyi bakın. Her zaman gülün - güldürün. Sevgilerimle öpüyorum. TÜRKİYE´ye bekliyorum. 24.09.2004