120 km 2000m ve üzerinde bulutlar ve sis ile dans...
10 AĞUSTOS 2002
Bugün saat:13:30´da Sedat ile Otobüs Terminalinde buluştuk. 1000 km ve 17 saat sürecek olan Ankara-Borçka yolculuğumuz saat:14:00´de başladı. Otobüs firmamız Lüks Artvin.
Ankara´nın dışına çıkar çıkmaz dağlar, ovalar, ayçiçeği tarlaları ve kurak araziler dikkatimizi çekiyor, İç Anadolu Bölgesi´nin toprak yapısı, iklimi bir kez daha içimizi burkuyor. Bu arada su başlarında, yeşilliklerin kenarında kurulan çingene çadırları bozkırda bir çiçek gibi yüreğimize su serpiyor.
Yolculuğumuzun 3. saatinde yani saat:17:00´de Sungurlu çıkışında yer alan oldukça temiz bir konaklama yerinde Mavi Ocak´ta ilk molamızı veriyoruz. Selen´in hazırladığı keki indiriyor ve kendimize çay söylüyoruz. Terminal´de tanıştığımız ve bizimle aynı geziye katılacak olan Şenol´da yanımıza geliyor, O´na çay ve kek ikram ediyoruz, O´da bize leblebi ikram ediyor ve birbirimize ısınmaya, tanımaya çalışıyoruz. Bu mola 40 dakika sürdü. Tekrar otobüsteki yerimizi alıyoruz ve geride kalan 14 saatin yolculuğu tekrar başlıyor. Bu arada otobüsteki yerimiz 3 ve 4 no.lu koltuklar yani önümüz açık yolların, manzaraların keyfini çıkarıyoruz.
Çorum´a geldiğimizde, saat:18:30 idi ve gözümüze çarpan fabrikalar; un, yem, blok tuğla gibi Anadolu´ya özgü küçük fabrikalar yol kenarına dizilmiş durumda. Kendi yağıyla kavrulan Anadolu´nun güzel bir köşesi. Nüfusu:161.400
Merzifon´a saat: 19:25´de, Samsun´a, 21:00´de, Terme´ye ise; 21:50´de vardık ve Terme´de ikinci molamızı verdik, yoğurt, ekmekle geçiştirdik ve burada çaylar şirketten. Mola 20 dakika sürdü.
İkinci moladan sonra ilk uğrak yerimiz Ünye saat 22:45´i gösteriyor ve gözlerimizde bir damla uyku yok. Artık Karadeniz´deyiz. Fatsa´ya 23:05´te vardık. İlk günün son durağı.
Yolculuğun ilk 10 saati tamamlandı ve daha geride gideceğimiz 7 saat var, bu arada şoförlerden genç olanın iyi araba kullanmaması bizde tedirginlik yaratıyor. Fırsat bulup dolaylı yoldan 1-2 dokundurma yapıyoruz, kendini biraz da olsa toparlıyor.ya da bize öyle geliyor.
11 AĞUSTOS 2002
Perşembe´ye 24:00´te, Ordu´ya 00:15´te ve Güzelyalı´ya ise; 00:30´da varıyoruz. Güzelyalı üçüncü mola yerimiz, çay içiyor bir şeyler atıştırıyoruz, bu mola yerinde otobüste yine bizimle aynı geziye katılacak olan bir başka arkadaşla tanışıyoruz. Adı: Yasemin; ODTÜ Matematik Bölümünde öğretim üyesi, ilk intibaa çok sessiz ve çok sigara içiyor. Bu mola 30 dakika sürdü. Yolun büyük bölümü, ilk 10 saatlik bölümü bitti ve daha önümüzde 7 saatlik bir yolculuk var.
Trabzon´a girdiğimizde saat sabaha karşı 03:20, Ben uyumuşum bu notları Sedat tutuyor. Sürmene´ye 04:00´te girdiğimizde Ben hala uyuyorum ve Sedat kahve içiyor. Of´a 04:30´da, Rize´ye 05:05´te, Arhavi´ye 06:00´da varıyoruz ve Ben uyanıyorum. Hopa´ya 06:05´te ulaşıyoruz. Otobüs kısa bir sigara molası veriyor aşağı iniyoruz. Ablamların 8 yıl kaldığı İlçe´ye ilk kez ayak basmanın hüznü var içimde.
Borçka, yolculukta son durak; saat:07:00 17 saat, 1000 km süren yolculuğumuz nihayet bitiyor ve bizde bitiyoruz. Borçka Terminalinde bizi Tempo Tur Görevlisi, Rehberimiz Ali Rıza ALBOĞA karşılıyor, geçen yıldan bir tanışıklığımız var ve bizi görüyor selamlaşıyor, öpüşüyoruz. Ağrı´dan ve Rize´den gelecek olan 4 arkadaşı bekliyoruz. Arkadaşlar gecikince, daha önce kahvaltı için ayrılan yere minibüs ile yarım saatte varıyoruz. Mavi Ay, kahvaltı için pek uygun bir yer olmasa da iyi bir alabalık restorantı olduğu belli. tekrar Borçka´ya döndüğümüzde Ağrı´dan gelen 3 arkadaşı görüyoruz, biri yani Sarper geçen yıl yaptığımız yürüyüşte vardı, bir tanıdık gördüğümüze seviniyoruz. Rize´den gelecek arkadaşı saat 10:00´a kadar bekliyoruz, gelmeyince kalacağımız yer olan Borçka-Karagöl´e gidiyoruz. Karagöl´e geldiğimizde şaşkınlık had safhada, yemyeşil dağların içinde derin ve sessiz bir göl kısa bir dinlenme, ekmek, peynir ve domatesten oluşan hafif bir öğle yemeği ve odalara yerleşmeden hemen sonra kendimizi gölün kıyısına atıyoruz, kimimiz göle giriyor, kimimiz fotoğraf çekiyor, kimimiz ise, kayıkla gölde sefa sürüyor. Sedat, Ben, Yasemin ve Reyhan üçüncü gruptayız. Bu kısa şaşkınlığın ardından Rehberimiz Ali Rıza Bey minibüsün hazır olduğu ve gezinin ana noktalarında biri olan Macahel Köyü´ne doğru yola koyuluyoruz, çok yüksek, çok sarp ve çok derin bir vadiden köye iniyoruz. Şaşkınlığımıza hayranlık eşlik ediyor, hiç bir yerde karşılaşamayacağımız bitkiler, çiçekler karşımızda duruyorlar. Macahel Köyü; köyün hemen üstünde Türkiye sınırlarındaki gözetleme kulesi ve bir dağ; bir yanı Türkiye bir yanı Gürcistan yılların, olayların ve insanın içini burkan dramların dağı karşımızda, resim çekiyor olayı ölümsüzleştiriyoruz. Kızılçam, kestane, ıhlamur ve gürgen. Hiç mi hiç ayrılmak istemediğimiz ve çokça etkilendiğimiz bölgeden artık Rehberin uyarısı ile ayrılıyor, minibüse biniyoruz. Karagöl´e 5 km kala bir arkadaşın önerisi ile inip ilk yürüyüşümüze başlıyoruz, Sedat saate bakıyor, Karagöl´e vardığımızda 1 saat 5 dakikada, 5 km.lik yol yaptığımız ortaya çıkıyor. Doğa, hayranlık ve bitki çeşitliliği üzerine sohbet ediyoruz. Arkadaşlarla yavaş yavaş kaynaşıyoruz.
Akşam yemeği ve sohbetten sonra odalarımıza çekiliyoruz. Yürüyüş boyunca oda konaklamalı son gecemiz. Gezinin ilk günü sona eriyor.
12 AĞUSTOS 2002
Bugün sabah saat 08:00´de kahvaltı yapıldı. Kahvaltıdan sonra 08:30´da minibüse binildi, Atanoğlu Yaylası´na hareket edildi. Yaklaşık 1 saat süren yolculuktan sonra Atanoğlu Yaylası´na varıldı. Gece yağan yağmur yolları yumuşatmış minibüs bata çıka yol alıyor, yaylaya vardığımızda yayla halkı öfke içinde bizi karşılıyorlar. Şoförün üzerine yürüyenler oluyor, `Yolu biz yapıyor, siz bozuyorsunuz´ diye öfkeleniyorlar. Rehberimiz hemen araya giriyor ve bir tatsızlık çıkmadan olayı kapatıyor, olur böyle şeyler, keyfimiz kaçmıyor yolumuza, yürüyüşümüze başlıyoruz. Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra dünyanın en güzel manzaralarından biri bizi karşılıyor. Bir tepenin en üst noktasındayız; bir yanımız Borçka Vadisi ve Otingo Ormanları, bir yanımız Macahel Vadisi kısa mola veriyor ormanın ve Vadilerin fotoğraflarını çekiyoruz. Tepeleri aşmaya, güzel manzaralar eşliğindeki yürüyüşümüz devam ediyor. Saat 13:00´ü gösterdiğinde, bir başka manzara bizi bekliyor ve Rehberimiz yemek molası veriyor. Bir tepenin hemen yamacındayız karşımızda Beyazsu, Heba ve Klastör Yaylaları 1 saatlik bir dinlenme ve moladan sonra bu geceyi geçireceğimiz Gorgit Yaylasına doğru yola koyuluyoruz. Uzun sürecek bir yolculuk ve keyifli saatlerden sonra Gorgit Yaylası´na varıyoruz. 7 saat ve yaklaşık 20 km süren yolculuğumuz bitiyor. Sedat, Ben, Şenol ve Eray kaldığımız evin arkasındaki Sarıgöl Deresi´ne iniyoruz, muhteşem manzaranın tadını çıkarıyoruz. Endemik bitkiler burada da karşımıza çıkıyorlar.
Gorgit Yaylası bomboş, bizim kalacağımız yayla evinde Şükrü Amca var, bize söylediğine göre otların yetersizliğinden hayvanlarını korumak için Yayla halkı yukarı çıkmış bir iki hafta sonra burası dolar diyor. Hayırlısı neyse o olsun.
Yol yapımı nedeniyle eşyalarımızı taşıyan minibüs ile katırcılar geç buluşunca organizasyonda bir aksilik, bir gecikme oldu. Katırcılar ve aşçımız Yaylaya ulaştıklarında saat:21:00 idi ve biz çok huzursuz olduk, üstelik bu akşam açta kaldık. Katırların yolu gözlendi durdu.
Şükrü Amca bize makarna yaptı. 1 kilo makarna ile 10 kişi karın doyurmaya çalıştı, nafile. Katırcılar neredesiniz.
Aşçımız Ahmet Usta her ne kadar geldikten sonra mangalda et yaptıysa da pek tadı yoktu. Gezinin ikinci gününü bir sürpriz ile kapatıyoruz.
Yatmaya gidiyoruz. Üst katta 7-8 kişi aynı `alan´da yatıyoruz. Uyku tulumu, kalabalık, horlamalar, inlemeler, arasında uyuyabilirsen uyu, uyku tulumunu sabaha karşı yorgan gibi yapıyoruz ve 2-3 saat uyuduktan sonra çok dinç olarak kalkıyoruz.
13 AĞUSTOS 2002
Bugün erken kalkıyoruz, kahvaltıdan sonra evin sahibi Şükrü Amca ile vedalaşıyor ve Gorgit Yaylasından saat:08:35´te ayrılıyoruz. Katırcıları ve Ahmet Usta´yı bırakarak. Bugünkü yürüyüşümüz Sarıgöl Deresi boyunca yine çok güzel manzaralar, sarp araziler ve yüksek yerlerde görmeye alıştığımız bazı küçük dağ ve kır çiçeklerinin devasalarını görmek artık bizi hayrete düşürmüyor çünkü, biliyoruz ki burası Karadeniz her an bir doğa harikası ile karşılaşabilirsiniz. Sarıgöl Deresi kaynağını Karçal Dağları´nın hemen eteklerinde bulunan ve Karçal Dağları´nın karı ile beslenen küçük ama çok derin olan bir gölden, Sarıgöl´den alıyor. Ağustos´un ortaları olmasına rağmen gürül gürül ve çok berrak olarak akıyor. Yürüyüş boyunca kısa molalar veriyoruz, dere kenarına oturuyor, buz gibi sulardan içiyor ya da ayaklarımız koyuyoruz. Arazi yine çok sarp ve kayalık her zorluğa rağmen yürüyüşünden şikayetçi olan yok.
Dere boyunca yaptığımız yürüyüş; Karçal Dağlarının eteklerinde bulunan Sarıgöl´e ulaşmakla, yürüyüşün ilk etabını tamamlamış oluyoruz. Sarıgöl´ün yakınında bulunan bir kaynak sudan içiyor, kısa bir mola veriyoruz. Karçal Dağlarının yamacındayız su içtiğimiz yer karla kaplı, karın üstüne çıkıyoruz. Rehberimiz ve artık arkadaşımız Ali Rıza Abi´nin uyarısı ile zorlu zirve tırmanışı başlıyor. Daha tırmanışa geçer geçmez bizi kayalık ve çok sarp bir arazinin karşıladığını görüyor ve birazda ürküyoruz. Bu Dağa çıkılır mı? Biz burayı da aşabilir miyiz? Gibi sorular soruyoruz birbirimize, Dağa tırmanış yolu yaklaşık 70°C´lik bir acı ile çok zorlu, çok dik bir güzergahla zik-zaklar çizilerek çıkılabiliyor. 15 adım atıp bir soluklanma molası veriyoruz. Bu zorlu ve çok yorucu olan tırmanış nihayet saat:13:00´de zirvelerden birinde bitiyor. Biz kendimizi hemen yere atıyor ve uzun sürecek bir dinlenme ve yemek molasına başlıyoruz. Her şeyi geride bırakmanın rahatlığı hemen bizi sarıyor. Yorgunluğumuzdan eser kalmıyor. Büyük zirveye çıkarız çıkamayız tartışması başlıyor. İp ve alet gerekli olduğu, zirve için kaya tırmanışı gerektiği sonucuna varıyoruz, hiç kimse tırmanışı istemiyor. Dinlenmeye, Karçal´ın zirvesinde olmanın keyfini çıkarıyoruz. Kumanyalarımızı açıyoruz, kumanyada bugünde konserve barbunya çıkıyor. Ahh Ahmet Usta bu da yapılır mı?. Bu yorgunluğun ve mutluluğun üstüne barbunya gider mi? gider gider.
İki saat süren dinlenme ve moladan sonra Çukunet Yaylası´nın üstü ve Karçal Dağlarının hemen eteklerinde bulunan, bizim bulunduğumuz yerden çok net olarak görülen kamp yerine gitmek için yola koyuluyoruz. Bu kez iniş var, zor olmayan ama dikkatli olmak zorunda olduğumuz yürüyüşümüz başlıyor. Yol boyunca kar yığınları üzerinde kayıyor, Ağustos´ta karın keyfini çıkarıyoruz. Kamp yeri 2800 m. rakımlı, Karçallardan kopup gelen bir derenin kenarına kuruluyor. Kamp yerine varır varmaz sırt çantalarımızı bir kenara koyuyor, botları çıkarıyoruz çimlerin üzerinde dereye koşuyoruz, ayaklarımızı dereye sokuyoruz. Ohh dünya varmış uzun süre dere kenarında kalıyoruz. Akşam yemeği, kamp ateşi ve 20:30´da yatmak için çadırımıza gidiyoruz. Bu gecede bildik nedenlerle 2-3 saat ancak uyuyoruz. Olsun keyfimiz yerinde.
14 AĞUSTOS 2002
Bugün güneş daha doğmadan uyandık, dışarıda Ali Rıza Bey ve Şenol kalkmış sohbet ediyorlardı. Kafamı çadırdan çıkardım ve `Acık susun lo, uyuyoruz´ dedim. Gülüşmeler. Sedat´la ikimizde çadırdan çıktık, çıktığımızda henüz güneş dağların, Ziyaret Tepe´nin (3410 m.) ardındaydı ve kamp yerine doğmamıştı. Hava oldukça soğuk bir an önce güneşin kampı ısıtmasını bekliyoruz. Üzerimizde polarlar olmasına rağmen üşüyoruz. Nihayet güneş Ziyaret Tepe´yi aşıyor ve bizi ısıtmaya başlıyor. Üzerimize doğar doğmaz ısınıyor ve polarları çıkarıyoruz, kısa kollu tişörtlerimizle biraz nefes alıyoruz. Arkadaşlar uyanıyor, kahvaltı 07:30´da başlıyor, Sedat tabağını alıp bir taşın üstüne oturuyor, Ben ise; tabağımla dere kenarına gidiyorum, gürül gürül akan tertemiz bir dere kenarında kahvaltımı yapıyorum, defalarca Karçal´ın zirvesine, Üç Kardeşlere bakıyorum.
Kahvaltıdan sonra; 08:30´da Karçal Dağları zirvelerinden olan Ziyaret Tepe yürüyüşümüz başlıyor. Rehberimiz Ali Rıza Bey bugünkü yürüyüşümüzün çok zorlu olmayacağını söylüyor. Bir saatlik bir yürüyüşten sonra bir su kaynağında mola veriyoruz. Buz gibi sudan yine kana kana içiyoruz. Zirve tırmanışına devam ediyoruz. Ziyaret Tepe eteklerine vardığımızda yine bizi çok güzel bir manzara karşılıyor. Batum´u görüyoruz, vadilere bulutlar inmiş, adeta bulutların üzerindeyiz. Altımızda ise; Cancığı Gölleri. Hayranlık, şaşkınlık, tarifi imkansız duygular. İyi ki geldik Sedat. İsteyenlerin zirve yapabileceği söylendiğinde, 4 kişi ayaklandık; Ben, Zafer Bey, Ayşe Hanım ve Orhan sırt çantalarımızı arkadaşların yanına bıraktık ve tırmanışa geçtik yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşten sonra, Ziyaret Tepe zirvesindeyiz. Rakım 3410 metre, çok soğuk bir rüzgar esiyor, fotoğraf çekiyoruz, iki taş parçası alıyorum ve inişe geçiyorum. Arkadaşların yanına ulaştığımızda yemek molası veriliyor. Ahmet Usta yapacağını yine yapmış; konserve barbunya. Yerli halktan bir bayanın, günlük yürüyüş için Ziyaret Tepe ve çevresini seçmesi hepimizi hayrete düşürüyor. Yemek molasının ardından ikinci kamp yeri olan İndazivinda Düzlüğü için yürüyüşe geçiyoruz. Yürüyüş boyunda sürekli dağların sırtlarındayız, çok zorlu ve kayalık bir bölgede çiçeklerin arasında yürüyüşümüz keyif içinde devam ediyor. Zorlu ve yorucu bir yürüyüşün ardında Naçidirev Gölü kenarındayız. Burada uzun bir mola verileceği söylendiğinde, hemen sırt çantalarını ve botları çıkarıyoruz, ayaklarımızı göle koyuyoruz, tüm yorgunluğumuzu 3-5 dakikada alıyor. Doğa, bu her derde deva; suyu-çiçeği ile, böceği-ağacı ile, meyvesi-havası ile.
Naçiderev Gölü´ne girenler oluyor. Orhan ve Şenol, onlara imrendim.
Rehberimizin uyarısıyla toparlanıyor ve tekrar yürüyüşe geçiyoruz. 1 saatlik bir yürüyüşten sonra İndazivinda Düzlüğü´ndeyiz. Rakım 2500 m. Kamp kurulmuş. Sisin sergilediği oyunları izliyoruz, anlık açıp kapanan hava. Akşam yemeğinin ardından yatmak için çadıra çekiliyoruz. Gece çok şiddetli bir yağmur yağdı, her 30 saniyede bir yıldırımlar düşüyordu, çadır üstümüze geliyor, biz düzeltmeye çalışıyorduk, korku içinde bir gece geçirdik. Nihayet sabah oldu.
15 AĞUSTOS 2002
Bugün yine çok erken kalkıyoruz, sabaha, yeni bir güne sapasağlam olarak kavuşmanın mutluluğu herkesin yüzünden okunuyor, dün geceki korku ve endişeyi geride bırakmanın rahatlığı ile, saat:08:30´da yola çıkıyoruz. Kampın hemen altında küçük bir dere boyunca yürüyüşe geçiyoruz, yarım saatlik kısa bir yürüyüşten sonra Lekoban Yaylası´na varıyoruz. Bu Yaylanın içine kadar yol var, Yaylanın çıkışında kısa bir mola veriyoruz. Neşe içinde yolumuza devam ediyoruz, yol boyunca çok zorlanmadığımız, yine bin bir çiçek çeşitliliği içinde yolumuza devam ediyoruz. Gerçekten Macahel Vadisi ve Çevresi akıl almaz bir biyolojik zenginliğe sahip, bu çok çeşitlilik Vadiyi Türkiye´de 4, Dünyada ise, 200 yerden biri haline getirmiş. Yani Türkiye´de bu güzellikte 4 yer var ve biz bu yeri adım adım gezdik, çiçeklere dokunduk, ağaçları sevdik, derelerinde-göllerinde yıkandık, kaynak sularından içtik, düzlüklerinde kamp kurduk, çürümüş gürgenlere ağladık. Güzel yurdumun güzel bir köşesine ulaşmanın sonsuz hazzını yaşadık.
Lekoban Yaylasının üstünden bulunan tepeye yine bir çıkış yaptık, fazla zorlanmadık ama bu çıkışta yorucu oldu. Tepeye ulaştıktan sonra sırtlardaki yürüyüşümüz başladı inişli çıkışlı olan bu yürüyüş yaklaşık 2 saat sürdü. Yine yol boyunca bir çok yayla, dere ve bir kaç tane endemik bitkiyle karşılaştık. Yürüyüşümüz son kampı kuracağımız Sazgirel Mevki´nde bitti. Sazgirel Mevki bir kartal yuvasının hemen altında bir düzlük, rakım 2645 m. üzerimizden kartallar uçuyor, başımızı o yana çevirdiğimizde bir kartal yuvası görüyoruz. Düzlüğün altı bu bölgenin en güzel manzaralarından birini ayaklarımızın altında olduğunu görüyoruz. Altımızda Şavşat-Maden Köyü, Köyün çevresi yaylalarla kuşatılmış, sis, güneş, yağmur yine üçlü dansa başlıyorlar ve biz izlemekten yorgun düşüyoruz. Bu güzellik karşısında başımız dönüyor.
Kısa bir dinlenmeden sonra; Orhan, Şenol ve Ben aşağıda bulunan Maden Köyü´ne inmek için kalkıyoruz. Diğer arkadaşlar kampta kalıyorlar. 45 dakikalık bir inişten sonra Köyün içindeyiz. Köy tipik Karadeniz köyü, tüm evler ahşap, 150 yıllık ev olduğunu öğreniyoruz. Çayırlarda otlar biçiliyor, kızaklarla otları taşıyorlar, eski tek derslik ahşap okulu geziyoruz. Köyden biri yanımıza geliyor ve nereden geldiğimizi soruyor. Ankara diyoruz, tanışıyoruz biz yaşlarda adı Aykut Kaya Ankara´da fizyoterapist olarak çalıştığını söylüyor ve Köyde evleri olduğunu babası ile bizi tanıştırmak istediğini söyleyerek bizi evine davet ediyor, Orhan ve Şenol ile bakışıyoruz, daveti kabul edip eve gidiyoruz. Ev tamamen ahşap ve 3 katlı, alt kat; ahır ve samanlık, 2. ve 3. katlar kullanım amaçlı, 2. katta büyük salon, mutfak ve odalar var, 3. kata bizi alıyorlar 2 misafir odası olduğunu görüyoruz. Bize yöre yemeği olan Moğrakuli ikram ediyorlar. Moğrakuli; bir çeşit peynir eritmesi, yayla peynirini bir tavaya koyuyorlar, üstüne bolca tereyağı ilave ediliyor, ocakta 3-5 dakika bırakılıyor ve öylece alınarak sofraya getiriliyor. Mısır ekmeğini bandıra bandıra yeniliyor. Çok güzel bir yemek. yemekten sonra ev halkına teşekkür edip çıkıyoruz. Köyü çeşitli yönlerden ve günlük yaşamı konu alan fotoğraflar çekiyoruz. Çiçekler yine çok dikkat çekici.Kampa döndüğümüzde suratlar asık, arkadaşları merak içinde bırakmışız. Biraz geç döndük.
16 AĞUSTOS 2002
Bugün sabah kaktığımızda, uykusunu almış en az 6 saat uyumuş olmanın sevinci var içimizde, artık çadıra ve uyku tulumuna alıştık ama artık kampta olmayacak. Kahvaltı Maden Köyü´ne karşı yapıldı. Sis ve güneş yine dansa başladılar, bize ise dansın estetiğini beynimize işlemek kalıyor. Çok mutluyuz.
Kahvaltıdan sonra Maden Köyü´nün sırtlarından yürüyüşe başladık, bugün yürüyüşün son günü olduğu için bir keyif yürüyüşü, bir paşa yürüyüşü yapıyoruz, sık sık molalar veriyor gördüğümüz yaylalar üzerine konuşuyoruz, yürüyüş sırasında rastladığımız yerli halktan bilgiler alıyoruz. Maden Köyü ve çevre yaylaların bir krokisini alıyoruz. Yürüyüşümüz bugün bir yol boyunca ve orman içinde saat:12:00´de Napurnev Yaylası´nda son buldu. 4,5 gün ve yaklaşık 120 km.yi bulan, hiç bir taşıt kullanmadığımız yürüyüşümüz arabanın gelmesiyle son buldu. Araba bizi Artvin´e götürdü.
Artvin´e saat:14:30´da varıyoruz, öğle yemeğini yedik, bugün barbunya yok, yaşasın döner yiyoruz. Yemekten sonra gazete almak, eve telefon etmek için kalkıyoruz. Gazeteleri alıyoruz, telefonlarımızı ediyoruz. Bu arada Başak´tan hallice bir fırça yiyorum. Artvin´i tanımak için ana cadde de kısa bir yürüyüş yapıyoruz. Sarp bir arazi üzerine kurulmuş Anadolu´nun bu en ücra köşesi küçük mü küçük, şirin mi şirin bir ili, gezmeli-görmeli, tanımalı-öğrenmeli, sevmeli-sevilmeli. Biz Artvin´i sevdik. Bayar ŞAHİN´i, Şoför Kenan´ı, Yaylaları, Çoruh´u, çiçekleri, çekirgeleri. Biz Artvin´i sevdik.
Daha sonra kalacağımız Koru Otel´e gidiyoruz. Otel yüksekçe bir yerde ve Çoruh Nehri manzaralı, odalara yerleşiyoruz. Odalar temiz ve bakımlı, 2 saatlik bir dinlenmeden sonra Hatila Vadisi Milli Parkı´na gitmek için saat:17:00´de minibüse biniyoruz. Kısa süren bir seyahatten sonra Milli Parka ulaşıyoruz. Hatila Vadisi Milli Parkı; derin bir vadi içinde, uçurumları, bir çok endemik hayvanı; (Kafkas Engereği, Kafkas Arısı, Ayı) ve bitki türünü barındırıyor. Yol boyunca böğürtlen yiyoruz. Otele 18:30´da geliyoruz. Odaya çıkıyoruz. Artık yıkanmak ve paklanmak zamanı; traş oluyor ardından 5 günlük kiri üzerimizden atıyoruz, akşam yemeği için restoranta indiğimizde, herkeste bir değişiklik var, birbirimizi tanımakta güçlük çekiyoruz. Yemekler yeniliyor, çaylar Çoruh Nehri´ne karşı dışarıda içiliyor. Saat:23:00´ü gösterdiğinde odalara çıkılıyor, günler sonra bir yatak ve yorgan ile buluşma derin bir uykuyla kutlanılıyor.
Bu arada; Çoruh Nehri üzerinde kurulacak olan 7 barajdan 3´nün inşaatları devam ediyor, bunlardan hemen Artvin´in girişinde olan Deriner ile Hopa yolu üzerinde bulunan Borçka Barajlarının inşaatlarını gördük, çalışmalar tüm hızıyla devam ediyor ve ne yazık ki 7 baraj bittiği zaman, başta Yusufeli İlçesi olmak üzere bir çok yerleşim yeri ile Çoruh Nehri Vadisinin de bir kısmı sular altında kalacak.
17 AĞUSTOS 2002
Dönüş Günü; sabah yine Çoruh Nehri´ne karşı kahvaltımızı yaptık, saat:09:00´da Otel´den ayrıldık Kenan ve minibüsü bizi Hopa´ya kadar getirdi. Hopa´dan Ulusoy firmasına ait minibüse sırt çantalarımızı aktardık. Kenan ile vedalaştık ve Rize´ye gitmek için yola koyulduk, Karadeniz kıyı şeridi boyunca 2 saat süren Hopa-Rize yolculuğumuz saat:13:00´de Rize terminalinde bitti. Çantalarımızı Ulusoy Yazıhanesine bırakıp, Rize´ye yöneliyoruz. Öğle yemeği için yöresel yemek yapan bir lokanta arıyoruz. Turizm Danışma´da bize Bedesten Lokantası tavsiye ediliyor. Buluyoruz; kara lahana çorbası ve kara lahana dolması siparişi veriyoruz. İkisi de birbirinde lezzetli mıhlama pek beğenilmiyor. Çaylar içildikten sonra, otobüsün kalkmasına 2 saat olduğunu ve herkesin özgürce gezmesi için dağılıyoruz. Sedat ve Ben çarşıyı geziyoruz. Başak için iki yerli kıyafetli bebek alıyoruz. Bebekleri bir güzel paket yapıyoruz. Çay içecek bir yer ararken, Yasemin Hanım´la karşılaşıyoruz, Etnoğrafya Müzesi´nin altında bulunan Müze Café´ye gidiyoruz, çaylar içiliyor, sohbetler ediliyor ve Müze geziliyor. Saat:17:00´de Terminal´de diğer arkadaşlarla buluşuyoruz. 17:30´da Ankara´ya doğru yola çıkıyoruz. Bildik, tanıdık bir yol. Molalar, uykusuz bir gece, üzüntü ve sevincin bir arada olduğu bir yolculuk..
18 Ağustos 2002, saat:08:30´da Ankara´dayız. Arkadaşlarla vedalaşıyor ve evin yolunu tutuyoruz. Bir güzel geziyi tamamlamanın sevinci var içimizde.
GEZİYE KATILAN BAZI ARKADAŞLARIN GEZİ NOTLARI HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Selamlar Nasır Bey,
Bugün posta kutumda mesajınızı buldum ve ne kadar sevindim bilemezsiniz! E-postanın azizliğine uğramıs ilk mesajınız anlaşılan. İşlerimi bir kenara koyup harika gezi notlarınızı okuyunca kendimi tekrar Artvin yaylalarında buldum. Çok
çok tesekkürler, böyle detaylı, böyle hoş bir yazıyı yazıp bizimle paylaştığınız icin. Zaten gezi boyunca sohbetinizle geziyi bizim icin daha zevkli kılmıstınız.
Sevgiler, saygılar
AYŞE SELÇUK
(Yazıyı Sarper`e ulastırırım.)
.......................................
Nasır,
Eline sağlık çok başarılı gezi yazıları yazıyorsun. Ayşe´yle benim elime
bugün geçti ve bir çırpıda okuduk. Seninle aynı geziye gitmek dokümantasyon
desteğinden dolayı da, extra tercih edilen bir durum olarak ortaya çıktı.
Evvel Allah herşey yolunda giderse Kaçkarlar´da yapmadığımız tek parkur
Uzungöl-Ayder kaldı, ona da seneye beraber gidip :) aynı zamanda bir
birliktelik rekoru da kırabiliriz.
Sağlıcakla kal, tekrar teşekkürler.
SARPER GENCER
........................................
Sevgili Nasır,
Seyahatname güzel olmuş eline sağlık. Ayşe ve Sarper`e de ulaştırmak için söz verdim. şimdi yazıyı bulamıyorum. Sen bize yeniden gönderebilir misin?
ben bu hafta Bakanlıkta işbaşı yaptım. Ondan önce tetkik gezisi için Trakya`da idim. Bu arada dün bir arkadaş Artvin Mugrul`dan bir kızla evlendi, akardion eşliğinde Borçka ve Şavşatlılarla horon teptik.
Aykut ile görüştün mü? Ben önümüzdeki hafta Antalya`da olacağım, sonraki hafta Aykut`la birlikte bir yemek veya çay için bir araya gelebilir ne dersin?
Hoşçakal
ORHAN IŞIK
Dilerim tüm doğa severler yaşamları boyunca en az bir kez bu yaylalarda gezerler...