floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Bir Doğum Günü Gezisi Ödemiş, Birgi Ve Gölcük

Birhan Erdoğan, 2012

İzmir / Türkiye

Birkaç günlüğüne Ödemiş, Birgi, Gölcük civarını keşfe gittik. Gölcük ormanlık alan içerisinde sürpriz bir gölle karşılaşacağınız yayla, dolambaçlı yollardan sonra güzel bir göz keyfi yapılası, mis gibi havasıyla doğa harikası bir belde. Ama insanlar neler yapmış, niye yapmış diye düşünmekten tadını çıkaramadım, desem abartmış olur muyum? Bir gece konakladıktan sonra Birgi`ye indik. Birgi`yi görünce mutlu oldum; Birgi Çayı`nın kara taşlarıyla yapılmış, oraya özgü evleri çok güzel ve o bölgeye özel. Zaten sit alanı olduğu için artık kimse kafasına göre bir şey yapamıyormuş. Adım adım dolaştık sokaklarını, yollar Arnavut kaldırımı, üç-beş evin arasında bir fırın, taştan yapılmış, demir kapaklı. Hemen hamur yoğurup ekmek pişiresim geldi. Ancak fırınlar artık dumansızdı. Bir sıcak fırına denk gelemedik. Eski konaklar, hamamlar, Umur Bey Heykeli, Yılanlı Kale, İmam-ı Birgi Türbesi gezilebilecek yerleri. Biz gurme Mehmet Yaşin´in önerdiği bir restoranı aramaya koyulduk, zaten köye girerken görmüştük de. Köye girip pansiyon ayarlayıp gidelim derken, sıcakta köyün üst taraflarından taa köyün giriş yoluna kadar yokuş aşağı saldık kendimizi. Bu yolun sonunda Lezzet Durağı´na vardık. Bahçenin kapısında Kerem Bey karşıladı bizi. Mehmet Yaşin´in tavsiyesiyle geldik, dedik. Bir zeytinyağı fabrikasına bitişik, tarihi dokuya uygun bir restoran. Bahçede oturduk, Birgi Kebabı siparişi verdik. En altta koyu bir yoğurt, üzerine çıtır kızartılmış incecik patatesler, özel bir etten yapılmış köfteler ve domates sosu maydanozla süslenmiş olarak geldi. Beğenerek yedik, sonra Kerem Bey`in önerisine kulak verip kalburabastı tatlısı (dondurmalı) yedik. Onu da çok beğendik. Annesi Nuran Hanım yapmış. Annemle uzmanlık alanlarımız farklı, dedi masamıza gelip sohbet ederken, kimse diğerinin yaptığına karışmaz. Bir süre sonra babası Ahmet Bey masamıza geldi. Çok sıcakkanlı insanlar. Ben içeri gidip annenizi kutlamak istiyorum, dedim. Nuran Hanım da, acaba ne için geliyor, diye tedirgin olmuş. ÇOK TEMİZ VE LEZZETLİ SUNUŞLARINIZ İÇİN TEBRİK ETMEYE GELDİM, dedim; çok mutlu oldu. Bir de kahvemizi için, dediler; olur, dedik. Bu arada ``demir hindi`` şurubu sundular, 41 madde varmış içinde her derde deva diye. Gerçekten müthiş aroması olan bir şuruptu, küçük kadehlerde sunulan. Kerem Bey`in anlatımına göre, Demir Hindi şerbetinin isminin geliş hikayesi de ilginç aslında. Demir Hindi dediğimiz bu hurmanın asıl uluslararası ismi Tamarind. Temerind diye geçtiği gibi İtalya`da benzer bir içecek Tamarindo diye de adlandırılmış. Osmanlı`da bu ürünün ismi Temr-i Hind olarak geçer. Yani Hint Hurması. Yıllar içinde söylene söylene dilden dile Demir Hindi şeklini almış. Kerem Bey, babası, annesi bizi yıllar öncesinden tanışıyormuş gibi uğurlarken Ahmet Bey, arabanız var mı, dedi. Var da şu an pansiyonun önünde, dedim. Ben sizi bırakayım, dedi. Bu sıcakta yürüyemeyiz herhalde, dedik. O arada oturanlardan bir genç, benim motosikletimle gidin, ben sabah Çınaraltı Pansiyon`dan alırım, dedi. Neyse Ahmet Bey bizi pansiyonumuza bıraktı, iyi ki de kabul etmişiz çünkü epeyce yol varmış yürümemiz gereken. E-posta adresleri alınıp verilerek Ahmet Bey`le vedalaştık. O da, ayaklarımdan rahatsızım, kilo da var, Denizli`ye kaplıcalara geleceğim, dedi. Tabii sonbaharda olsa iyi olur, dedik. Ablama, `Demirhindi´ şerbeti içtik, her derde devaymış, deyince, ben de içsem, dedi; Ahmet Bey geldi aklıma... Birgi`de dolaşıyoruz, el sanatları satış mağazasında iki bayanla karşılaştık. Ben doğrudan, nasıl, beğendiğiniz bir şey oldu mu, dedim; pek değil, dediler, nerede kalıyorsunuz, biz de bir yer arıyoruz da, deyince, Çınaraltı Pansiyon`dayız, memnunuz, dediler. Çok fazla seçenek de yok zaten, biz de oraya gittik, 100 yıllık çınarın altında köy konağı. Tertemiz odalar, yerimizi ayırttık. Nurdan Hanım, Emir Bey ve İpek`le bu pansiyonda konaklamak vesilesiyle tanıştık. Akşamüstü çay içip sohbet ederken, ben Ayvalık`tayım, dedi Nurdan Hanım, dersanede kimya öğretmeniyim. İrem de Ayvalık`a düğüne gitti, arkadaşı evleniyor, dedim. Nurdan Hanım, Engin`in düğününe mi, dedi. Evet, dedim. Engin benim çok sevdiğim öğrencimdir, dedi. Bir kahkaha bir şaşkınlık hemen Engin`i aradı, İrem`in annesi yanımda, diye. Ben de düğüne katılmayı istiyordum ama tatilime denk geldi, dedi. Ortak birçok konumuz olduğunu sohbet ettikçe anladık. Fotoğraflar çektirdik. Bugün benim doğum günüm, dedim, yeni insanlar tanımak benim için güzel bir armağan oldu. Sonrasında da görüşmek istek ve niyetiyle, ertesi sabah kahvaltıyı beraber yapıp ayrıldık. Bu arada Çınaraltı Pansiyon`u işleten Mehmet Bey. Aytaç Bey ve Burçin Hanım, Mehmet Bey`in oğlu ve gelini. Sanki evlerine konuk gitmişiz gibi ağırladılar bizi, masamıza gelip çevresel tatlı sohbetleri, sundukları kabak çiçeği dolması, sarma, patates kızartması, köfte çok lezzetliydi... Akşam belediye başkanı da orada yemekteydi, tanıştık, Birgi`yi koruyup güzelleştirmedeki katkılarından dolayı tebrik ettik. Ve ben, fahri hemşeriniz olmak istiyorum, dedim. Memnuniyetle, dedi. Şimdi bana sorun, nerelisin, diye... Evet, sormanıza gerek kalmadı, anladınız; ben BİRGİLİYİM. Doğum günüm dedim de bu yıl doğum günü partim neşeli ve kalabalık geçti. Parti deyince ben telefon edenlerin de katıldığını varsayarım. Yeni yerler görmek, yeni insanlar tanımak, birçok insan gibi beni de heyecanlandırır. O günümü kazançlı sayarım. Bu gezi de öyle oldu. Bu vesileyle doğum günüme çelenk, çiçek vesaire (şaka şaka) gönderenleri sırayla sıralıyorum (Bu cümle, eminim, eleştiri alacaktır, göze alıyorum.). İlk arayan arkadaşım Mürü`ydü, Eskişehir`den. Sonrasını sonra yazacağım, yoruldum. Okuyanlara sevgiler, okumayanlara ise ne desem boş... Evet, günaydınlar; doğum günüm geçeli üç gün oluyor. Aslında doğum gününe çok anlam yükleyen biri de değilimdir ama konuşmak, yazışmak için bir vesile oluyor. Yoksa Aborjin kabilesindekiler gibi bir kişisel farklılık yarattığında onu kutlamak bana daha anlamlı geliyor; bir enstrüman çalmayı öğrenmek, bir yabancı dil öğrenmek, hayalindeki dünya turunu yapmak vs... Umarım biz de böyle kutlama yapmayı alışkanlık ediniriz. Keşke seneye sizlere kanun çalabileceğim bir davet verebilsem, ya da çello... Ülkü Ablam, Esin, Bülent, İrem, Umut, Işıl, Şule, Ahmet Caner, Can, Cansın, Tansu, Fuat, Gültekin, Şeyda, BİRHAN, Burcu, Nuray Önoğlu, Nuray Ülge, Nurver, Neşe, Ferda, Reyya, Berrak, Ayşen, Pervin, İlkay, Gülşah, Menekşe, Zülfe, Dursel, Senem, Nimet, Yıldız, Figen, Serdar Bozkurt, Mehtap Sinkil, Gülay Erdoğdu. Hepinize çok çok teşekkür ediyorum, mutluluklar diliyorum, sevgiler gönderiyorum... Kutlamalarınız anlamlı, katılanlarınız çok olsun... Bu arada toplu teşekkürümü okumayanlar sayfamı ziyaret etmeliler, aslında tek tek o kişilere ait kısa anekdotlarla teşekkür etmeyi düşündüm ama sonra vazgeçtim, yine de kendi kendime yazabilirim, paylaşır mıyım bilmiyorum. Mürücan `güzellik arkadaşımsın` der, o da benim için öyledir... Onunla buluştuğumuzda birbirimizin sınırlarını fazla zorlamadan kah onun, kah benim ilgi alanlarımıza göre kaliteli zaman geçiririz, birbirimizi bunaltmadan ayrılırız. Onunla cam müzesini ilk kez gezmiştik. Onun sanata merakı, cam boncuk objeler yapması, resim yapması, bunlarla ilgili paylaşımları hep ilgimi çekmiştir. İlk kez cam boncuk atölyesine Mürü için gittim ve sıcak camla nasıl keyifle ilgilenildiğini orada gözlemledim... Eskişehir`den Ankara`ya gidecekleri zaman veda toplantısına gelen her konuğa, yaptığı cam objelerden sunması unutulacak gibi değildir... Mürücan`la yürüyüşe çıkardık, aynı şehirde yaşarken; birgün Osmangazi Üniversitesi`ne kadar yürüdük, kütüphanesi yeni açılmış, orayı gezip şöyle bir inceledik, hoş duygularla çıktık, kulağıma müzik sesleri geliyor, müziğin takibindeyim, Mürü de munis bir şekilde yanım sıra geliyor, bahçenin epey bir arkasına dolandık, ÜNİVERSİTE HALK MÜZİĞİ KOROSU ÇALIŞMA YAPIYOR... Cam kapıdan içeri baktım, hiçbir güç içeri girmemizi engelleyemez hissiyatıyla şefe, girebilir miyiz, gibi bir baş işareti yaptım. O da, tabii buyrun, dedi yine bir baş işaretiyle... Yaşasın işaret dili! Arkaya oturduk, epeyce bir türkü dinledikten sonra teşekkür edip ayrıldık, muzip iki kız çocuğu gibi... Neşeli bir yürüme parkurundan sonra evimize ulaştık... Mürü`cüğüm, bu satırlar kendiliğinden yazıldı. Seni özlemişim anlaşılan, nice güzel anılar paylaşmak isterim, sen de istersen... Bir bayram sevincidir; yüzüne baktığımda gördüğüm. Kim bilir dalgalı denizlerinde sen yelkenlerini açarken; Engin maviliklerin verdiği tatlı huzurdur esintilerin. Belki bilmediğimiz dehlizlerde yol aramaktasın Belki ışık yolunda kelebekler gibi uçmaktasın Bilinmez.. Bir bildiğim var ki; Mekansız, Zamansız. Gönlün gül olup saçılmada Yürekten yüreğe el sıkışmalarda. Dursel Karataş -Dursel`ciğim, kendimce bir şeyler yazarken geldi bu güzel dizelerin, bir gezi yazısı gibi, düzenliyorum, izin verirsen adınla oraya ekleyebilir miyim? -Tabii nasıl isterseniz:) Bu dizeler sizin için yazıldı:)