İngiltere`deki bir yıllık akademik ziyaretin sonuna geldim, Burda olmamın anlam ve önemi olan akademik konular ayrı, onun sonuçlarını daha sonra göreceğiz ama dağ tepe koşuları açısından epeyce verimli geçtiğini söyleyebilirim. Koşu performansım çok gelişti mi bilemem ama deneyimim ve dağda koşmaya olan hevesim kat kat arttı o kesin!
Bu macerayı kapatmak için, adadan ayrılmadan önce son iki koşu planladık Serhan`la. İlki Galler`in en yüksek tepesi Snowdon`da ikincisi İngiltere`nin en yüksek tepesi ve bizim gözbebeğimiz Lake District`in en güzel zirvesi Scafell Pike`ta. İlk İngiltere koşu yazılarımda bahsetmştim, Britanyanın en yüksek üç zirvesinin ardı ardına koşulduğu bir hedef var diye:
National Three Peaks Challenge. İşte bizim plan onun iki tanesini kapsıyordu.
Galler`in en tepesi: Snowdon
Serhan son ziyareti için geldiğinde o uçaktan iner inmez Kuzey Galler bölgesindeki
Snowdonia milli parkına yola koyulduk. Gallercesi `Eryri`. Galler dili gırtlak sesli, tek sesli harfle yetinen upuzun kelimelere sahip, İngilizce ile uzaktan yakından ilgisi olmayan bir dil. Üstelik bu garip dil Gallerde gayet de kullanılıyor, öğretiliyor, hayatın içinde yani.
Herneyse, yoğun yağmur altında ve karanlıkta hoş bir çiftin işlettiği kahvaltı yatak otelimize ulaştık o akşam. Hava tahminleri önümüzdeki günler için pek iç açıcı olmasa da hemen ertesi gün için fena olmayan bir profil veriyordu. Akşam erken yattık, Güneşin doğmasına yakın saatte (aslında o kadar da erken değil 07.30) kalkıp hafif kahvaltılarımızı yaptık.
YrWyddfa, yani Snowdon tepesi bu bölgenin en yüksek noktası,
altı tane rota seçeneğimiz vardı, biz kar buz ve hava koşullarını düşünerek, dağcılık değil koşu malzemesiyle olacağımızı da hesaplayarak en kolay olan
Llanberis Path`i seçtik. Otelden yola çıkıp, tepelerin ardından kafasını uzatan güneşi selamlayıp başladık koşuya.
Hava hafifçe serin ama kuruydu, gayet güzeldi yani. Snowdon tepesine 1896 yılından beri işleyen bir demiryolu ve tren seferi olduğunu öğrenmiştik gelmeden. Bizim seçtiğimiz rota bu
Snowdon Mountain Railway``e paralel giden bir yoldu. Hem bu ünlü turistik demiryolunu görmek, hem de karlı ve buzlu olması olası rotanın trenin gidebileceği oranda yatık olduğuna güvenle bu rotayı seçmiştik.
Seçimimizden en baştan itibaren pek memnun kaldık. Hem koşulması pek rahat bir eğimde yükseliyorduk hem de tren yoluyla arada kesişen ilginç bir koşu oluyordu. Rotada yükseldikçe zeminde kar da başladı. Kardan çok, kayaların üzerinde biriken ince buz tabakaları koşmayı zorlaştırıyordu. Eğim ise hala koşarak yükselmek için idealdi.
Karlı buzlu kayalık zemin biraz daha yükselince daha çok kar daha az kayaya dönüştü. Bu arada rüzgar da can sıkacak seviyeye ulaşmıştı. Snowdon`un zirve noktasına yaklaşıldığında bir kaç rota birleşiyor ve tren yolunun hemen yanından sırttan ilerleniyor. Bu esintili ve sisli koşullarda biraz daha ilerledik. Kar daha da sertleşti ve yan keserek ilerlediğimiz eğim dikleşti. Kar koşulları için hafif koşu tozluklarımız vardı ama koşu kramponlarını almayı bu sefere yetiştirememiştik.
İşte tam o sırada dağcı hisleri davul çalmaya başlayan Serhan kasksız, kazmasız, kramponsuz ve de oldukça ince giysili bir halde ilerlemenin `bize ters` olacağı düşüncesiyle `E hadi dönelim!` dedi.
Hemen olduğumuz yerden inişe geçtik, Tamam bu dağda koşma işi iyi hoş da dağları kızdırmaya küstürmeye gelmez! Tüyden hafif koşu batonlarımı açtım, yanımızda küçük bir termos sıcak çay vardı ama ortamımız molaya müsait değildi, o yüzden kontrollü adımlarla hafif koşu inişe geçtik.
Sis yüzünden pek göremedik ama dönünce harita üzerinde kontrol ettik, Zirve noktasının bir iki yüz metre altından dönmüşüz. O koşullara o kılık kıyafete fazla bile!! İniş, çok zevkliydi tahmin edersiniz. Karda pıtır pıtır koşmak harika. Buzlu kayalık alana gelince de bir tür cambazlık oyunu haline geliyor ki o da zevkli! Biz inişe geçtiğimizde, çıkarken yanlarından geçtiğimiz yürüyüşçülerle tek tek tekrar karşılaştık selamlaştık. Aşağılara indiğimizde rüzgar dinip kar-buz bitince termosumuzu çıkarıp kısa bir çay keyfi yaptık. Veda turlarımızın ilki 16,5km.lik, 833metre elevasyonlu bir kış dağ koşusu olarak böylece tamamlanmış oldu..
Sonraki gün, bölgedeki Britanya dağcılık tarihinin önemli bir kaç merkezini gezip Kuzey Galler turumuzu kapattık. İçini gezmeyi ve hatta kalmayı çok istediğimiz
Pen-Y-Gwryd otelinin ise sadece kapısına dayanabildik! Bu otel, geleneksel Britanya dağcılığı açısından pek ünlü bir mekan. 1953 Everest ekspedisyonu hazırlık kampı bu otelde gerçekleşmişmiş. Hala aktif olarak işletiliyor aslında ama biz tam iki dönem arası kapalı günlerine denk gelmiştik maalesef.
İngiltere`nin en tepesi: Scafell Pike
Kuzey Galler`den Leeds`e dönüp biraz toparlanma işleri yaptıktan sonra hafta içi bu kez Lake Distirct`e yola çıktık. Bu bir yılda Lake District dağ tepe koşularında en sevdiğim mekan olmuştu. Bu gidiş son gidiş olduğundan azıcık buruktuk. Bu son koşuyu yine dağcılık tarihi açısından efsaneleşmiş bir dağ evinde kalarak yapmak istemiştik. Çok önceden bu Britanya dağcılığının doğum yeri ünlü
Wasdale Head Inn`de yerimizi ayırttık. Lake District`in sevdiğimiz kasabalarını son kez gezip tozduktan sonra akşamüstü mekana ulaştık.
Wasdale Head Inn insanın tüylerini ürpertecek bir tarihe sahip. Aynı zamanda hem otel, hem dağ arama/kurtarma üssü hem pub hem de restoran olan bu yerde, önce uzun süre ağzımız açık etrafı keşfe daldık. Wasdale Head Inn kütüphanesindeki Fell&Rock Journal arşivi 1926`ya kadar gidiyor.
Geceyi bir tür geçmişe yolculuk heyecanıyla geçirdikten sonra, ertesi gün için çok da umutlu olmadan yattık. Meteoroloji tahminleri bir kaç gündür tam da bizim koşuya ayırdığımız gün için, sarı alarmlı yoğun kar ve fırtına uyarısı veriyordu. Lake district`in özel hava durumu sitesi de aynı şekilde ertesi gün başımıza gelmesi muhtemel kar fırtınası ve şimşeklerden dem vuruyordu!
Sabah güneş doğuşundan sonra uyanıp, saat saat hava tahminine bakarak, önümüzde bir kaç saat olduğunu keşfettik. Hava o an için pek fena görünmese de bu tahminlerin ne kadar isabetli ve kesin olduğunu iyi biliyorduk. Kotü hava illa ki çok yakındaydı. Zamana karşı yarış şeklinde koşuya başladık! Bu sefer yanımızda koşu kramponlarımız da vardı, biraz daha donanımlıydık yani.
Koşu rotamız, Wasdale Head vadisinden bir kaç rotanın buluşma noktası Sty Head`e ulaşmak oradan da
Scafell Pike`in Corridor rotasına rotasına girmekti.
Koşunun başları vadide, ıslak, az buzlu ama pek de fena olmayan bir yükselme ile başladı. Bu yolu aylar önce inişte koşmuştuk Serhan`la. Bu sefer farklı olan kış koşullarının büyüleyici pastel renk tonlarıydı sadece.
Sty Head`e ulaşıp Corridor rotasına girdiğimizde koşullar hızla değişmeye başladı. Rüzgar tüm gücüyle esiyor, kayalar üzerindeki ince kar tabakalarını fevkalade kaygan buza dönüştürüyordu! Yarı koşu yarı tırmanma yarı cambazlık yola devam ettik! Rüzgar şiddetli, zemin kaygan hava kapalı olsa da gayet mutlu mesut biraz daha yükseldik. Donanımımız tamamdı ama ne kramponlara ne de batonlara ihtiyaç duyacak koşullarda değildik. Kış tırmanışı hisleri geri dönmüştü belleğime. Tanıdık bir gerginlik, tatlı bir zorlanma hissi, donuk ayak parmakları,sızlayan bacak kasları, herşey olması gerektiği gibi ooh ne güzel!!
Bu mutlu anlar biraz daha sürdü sonra, başlangıçta planladığımız gibi havanın patlama saatine yakın bir anda dönüşe geçtik. Snowdon`da olduğu gibi yine yaptığımız işin dağcılık değil koşu olduğunu hatırlaya hatırlaya zirveye ulaşmadan inişe geçmiştik.
Dönüş yolunda, hem rotalar kesişimi hem de bir sedyenin bulundurulduğu kurtarma noktası olan Sty Head`e geldiğimizde rotanın tepesinde kara bulutlar toparlanmıştı bile.
Bu koşu da 10.5km ve 534 metre elevasyon ile bitmiş oldu. Koşuyu bitirip, kendimizi Wasdale Head Inn`in güvenli kollarına attıktan en fazla bir yarım saat sonra beklenen kar fırtınası geldi! Biz de günümüzün geri kalanını nostaljik bir ortamda sohbet ile geçirdik.
Ve işte böylece bir Britanya koşu yılı da sona ermiş oldu!
Hoşçakalın Britanya dağları tepeleri, umarım bir daha koşturmak üzere!..
Yzının tamamına ve tüm fotoğraflara
Blogspot`tan ulaşabilirsiniz.