floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Kars Güncesi II

Serdar Ölez, 2016

Kars / Türkiye

Uzunca bir tren yolculuğu, Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü gezimiz ardından, Kars`taki ikinci ve son günümüzü şehir içine ayırdık. Kars küçük bir yerleşim, yaklaşık 100.000 nüfusu var. Daha önce söylemiştim, etnik çeşitliliği geniş. Ama kültürde ve yaşayışta belirgin bir ortaklık var. Hem saygılı, hem sevecenlik dolular. Yabancı olduğunuzu anladıklarında içten kucak açıyorlar, buyur ediyorlar. Karasal iklimi nedeniyle kışları oldukça soğuk ama insanları bambaşka. Şansımıza her iki günümüz de güneşli ve 0°C civarında geçiyor. Her yer kar kaplı, ağaçlarını böceklerini göremiyoruz. Ama geneli bozkırmış, 100`e yakın da endemik türü varmış... Konakladığımız Öğretmenevi şehrin batı yakasında. Batı yakası deyince aklınıza havalı mahalle gelmesin, şehrin geneli mütevazi görünümde. Yakın (!) tarihe bakınca, Kars 300 yıl Osmanlı idaresinde kaldıktan sonra 1878`de önce Rusya`nın kontrolüne geçmiş ve 40 yıl Rus işgalinde kalmış. Bu dönemde Ruslar sıkı bir imar çalışması başlatarak yeni yerleşimler oluşturmuşlar. Baltık denizi kıyılarındaki mimariyi Kars´a uygulayarak, Hollanda´dan getirdikleri mühendislerle yapılaşmaya hız vermişler, kurdukları yeni mahallere kesme bazalt taşından eşsiz binalar yapmışlar. Ardından Bolşevik İhtilali ile Kars tekrar Osmanlıların idaresine bırakılmış. Aynı yıl önce Ermeniler ardından İngilizler idareyi almışlar. El değiştirmelerle iyice zayıflamış olan bu yönetim halkın mücadelesi ile kısa sürede yıkılmış, önce bağımsız Güneybatı Kafkas Cumhuriyeti (Cenub-ı Garbi Kafkas Hükümet-i Cumhuriyesi) kuruluşu ve ardından Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin ilanı ile de Türkiye topraklarına katılmış. Yani anlayacağımız bu bölgeden olanı da olmayanı da çok mücadele vermiş, çok şey katmış bu topraklara. Sonuçta Rusların çabası ile düzenli, yerleşimi iyi planlanmış bir şehir ortaya çıkmış. Neredeyse tüm sokaklar caddeler birbirini dik kesiyor. Batı sınırını Kars Çayı çiziyor. Sabah sıkı bir kahvaltı ardından hemen yola koyuluyoruz. Öğretmenevi`nin karşısındaki caddeden dümdüz ilerliyoruz. Karşımıza daha önce lise olarak kullanılan Kars Emniyet Müdürlüğü Binası çıkıyor. Tipik Rus mimarisi. Kars Çayı kenarından kıvrılarak ilerliyoruz. Karşımızda Vali konağı. Cephesi yalancı sütunlar, bordür kabartma taşlarla süslü, kesme taşları beyaz-krem renklerle boyanmış hoş bir bina. İlerledikçe sokak aralarında benzer birçok binayı fotoğraflıyoruz. Birçoğu koruma altında. Gönüllüsü finansörü kimlerdir bilemiyorum ama Serhat Kalkınma Ajansı bu binaların yaşatılmasında önemli rol üstlenmiş. Hemen her tarihi binada onların tabelasını görüyoruz. Kaleye doğru ilerlerken bizi Kümbet Cami karşılıyor. Cami diyorum ama tipik kilise mimarisi. Önündeki tabeladan bunun taa 10`uncu yüzyılda yapılan 12 Havariler Kilisesi olduğunu öğreniyoruz. Kubbesi çevresine dizili her biri bir adam boyu olan 12 kabartma havari figürü burada yaşanan sayısız ayine, umutlu yakarışı anmaya götürüyor beni. Kilisenin yanındaki taş yoldan kaleye çıkmaya başlıyoruz. Her yer karla kaplı. Zorlukla ilerliyoruz. Tepeye vardığımızda Çeribaşı kapısından içeri giriyoruz. Geçirdiği onca savaşa rağmen 900 yıldır ayakta kalmayı başarmış. Hemen her köşesini gezdikten ve buradaki kafede Kars`a nazır uzunca bir çay molası verdikten sonra geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz. Taş Köprü, Muradiye Hamamı, Mazlum Ağa Hamamı derken yoruluyoruz, karnımız acıkıyor. Kars`a gelip kaz eti yememek olur mu? Ankara`dan yola çıkmadan Emsal ve Mustafa Gökmen`nin verdiği öneriye uyarak öğle yemeği için Kamer Restoranı seçiyoruz. Tereyağlı bulgur pilavı ve kaz tandırı biraz pahalı geliyor ama nefis bir öğle yemeği yiyoruz. Kayınvalidemin `bizim için de kaz eti tadın` deyişini hatırlayarak Ankara teslimli bir de tam kaz siparişi veriyoruz. Kars geniş düzlükleri nedeniyle hayvancılığa çok elverişli bir bölge. Bu yüzden ticaretin temeli eskilerden beri hayvancılık üzerine kurulmuş. Şehrin merkezindeki bir cadde peynirciler caddesi diye anılıyor. Peynir üreticilerine zavot diyorlar burada. Biz de zavotlardan birine girip yüklüce miktar peynir, tereyağ ve balı dönüşümüzde tüketmek üzere Ankara teslimli koli yaptırıyoruz. Hava soğumaya, gün sonlanmaya başlıyor. Son olarak kaldığımız yere yakın Fethiye Camii`ni ziyaret ediyoruz. Cami ama sadece adı ve minareleri. Eski adı Aleksandr Nevski Askeri Kilisesi. 1953`te özgün kubbeleri sökülmeden önce Kızıl Meydan`daki Kremlin Sarayı`nın zenginliğini taşıyan bir sanat eseriymiş. Sonra bir süre spor salonu olarak kullanılmış. 1985 yılında ise iki minare dikilerek Kars`taki sayısız cami arasına katılmış. İki günlük Kars gezisi ardından güzel anılarla dönüyoruz Ankara`ya. Uzun, keyifli, başbaşa tren yolculuğu; Kars insanının olağanüstü sıcak ve içten kucaklaması, Kars`ın ve Ani`nin 1000 yıla varan tarihi dokusu, Tekin Amca, Naz ve Ayaz`la geçirdiğimiz güzel dakikalar ve kaz etinin lezzetini anımıza yazıyoruz.