floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Karlar Ülkesi: Kars

Şule Ölez, 2016

Kars / Türkiye

-Karda bir tren yolculuğu yapalım, Kars´a! -Tamam, kaz eti de yeriz. Herşey böyle başladı. Eskişehir´de Nefes´lenmemin ardından hızlı bir hazırlanma sonrası gara geldik, gelir gelmez de unuttuğumuz ilk (umarım tek) şeyi hatırladık. Trende yemekli vagon olmadığını bildiğimiz için yiyecek hazırlığımız tamdı. Aslında çay poşetleri ve neskafemiz de vardı, ama termosla sıcak suyu ve mug´larımızı almayı unutmuştuk. `Amaaan, trende nasıl olsa çay servisi vardır.´ dedik; dedik ama ne yazık ki yoktu. Doğu Ekspresi´yle yaptığımız muhteşem 25,5 saatlik yolculuğumuzun sonunda ikimizin de başı ağrıyordu. Ama yolculuk muhteşemdi. Hele Fırat Nehri üzerindeki baraj görüntüleri tamamen bambaşka bir dünyaya aitti. Cam gibi berrak bir su düşünün; üstünde bir tepe, ve suyun içinde onun aynası. Tam yarısı suyun altında olan yüzer bir tepe adacığı gibi. (Gözümle fotoğrafını çektim, akıl hafızama yerleştirdim. Umarım dönüş yolunda da aynı olur da makineyle çekip size de gösterebilirim. Not: Ne yazık ki dönüş yolculuğumuz geceye denk geldi. Ama Serdar giderken çekmiş, heyyooo!) Nehrin daha sonraki bazen buz mavisi durgun, bazen de çağıldayan yeşil deli hali de ayrı güzeldi. Erzurum´a geldiğimizde havanın soğuğu ve yolcular arasındaki buzlar kırılmıştı. Avustralyalı Roger ve dışarı tişörtle çıkan bir Türk´le sohbetimiz, tren Kars´a yol almaya başladığında yan kompartımanda kalan Karslıyla devam etti. Çıldır Gölü´nde sarıbalık yemeyi o aklımıza soktu. Bir de Terekemeleri. Kompartımandan sonra Öğretmenevi´ndeki kocaman oda ve banyomuz ilaç gibi geldi. Hemen yerleşip bir çorba içmeye çıkıyoruz. Buzlu kaldırımlar üzerinden yürüyerek yakındaki Kars Evleri´ne girip kesme aşı (hem de kıtırlı, onların deyişiyle kızikli) söylüyoruz. Üstüne pörtletme (haşlama kemikli kuzu eti) ve umaçlı un helvası yiyoruz. Ertesi gün hava güneşli olacağı için Ani Örenyeri ve Çıldır Gölü programı yapıyoruz. Öğretmenevi´ndeki Ali Bey aracılığıyla bir taksiyle (Fırat Bey´le) anlaşıyoruz. Sabah 9´da Fırat Bey bizi alıp önce 45 km ötedeki Ani Örenyeri´ne götürüyor. Yoldaki manzara `Evet, burası Karlar Ülkesi!´ dedirtecek kadar karla kaplı. Hele Yahnidağı, kayak yapamamama (ma´lar fazla değil, beş kere kontrol ettim :P) rağmen yamacından kayarak inmeyi istetiyor. Ani Örenyeri yakınındaki Ocakbaşı köyü, Terekemelerin (Sünni Azerilerin) devlet eliyle buraya yerleştirilmesiyle oluşturulmuş. Fırat Bey´le yol boyu yaptığımız sohbetten öğrendiğimiz kadarıyla Kars yöresinde Azeriler, Terekemeler, Kürtler, Zazalar ve yerliler bulunuyor. Adları ayrı ayrı söylense de farklı renklerdeki Anadolu mozaiğinden bir parça da burada var yani. Kocaman surların ortasındaki kapıdan Örenyeri´ne giriyoruz. Üç tarafı derin uçurumlarla çevrelenmiş bir yarımada gibi geniş bir düzlük çıkıyor karşımıza. MS 4. yüzyıldan Ateş Tapınağı, 10. yüzyıldan katedral ve kilise-camiler, 17. yüzyıldan hamamlar yayılmış bu düzlüğe. İçlerinde beni en çok etkileyen, 900´lü yılların sonlarında bir Ani Kralı tarafından inşa edilmeye başlanıp 1010 yılında Kraliçe Katerina tarafından tamamlanan Katedral oluyor. O topraklarda 1000 kış atlatan yapının iç kısmında da karlar olmasına rağmen güneş alan dış duvarları elimi ısıtacak kadar sıcak. Selçuklular döneminde mihrap ekleniyor, Osmanlılar döneminde cami olarak kullanılıyor. Dönemin hükümranları gelip geçiyor, bin küsur yıllık bina bütün ihtişamıyla hâlâ ayakta duruyor! Ayaküstü çay içip yöre çocuklarının sattığı liflerden aldıktan sonra Çıldır Gölü´ne doğru yola koyuluyoruz. Kars´tan 110 km uzaklıkta olan Çıldır Gölü üzerinde önce yürüyüşe çıkıyoruz, donmuş yüzeye açılan deliklerden kucak dolusu iki sarıbalık tutan çocuğa selam veriyoruz. Buraya gelip de atlı kızağa binmemek olmaz. Sürücümüz Tekin Amca dizginleri Serdar´a veriyor ama onu yönlendirmekten de geri durmuyor, heyecanla internetten onlarla ilgili haberleri okuyup okumadığımızı soruyor, fotoğraflarımızı çekiyor. 10 dakikalık tur bitince atlarımız Ayaz ve Naz´a elimle elma yediriyorum. Hiç dişlerini dokundurmadan dudaklarıyla elmaları alıp dilleriyle elimi yalamalarını da akıl hafızama yazıyorum. Eh, tutulan balıkları mideye indirmeden dönmek de olmazdı, bi güzel afiyet oldu. Dönüş yoluna çıkmadan önce Fırat Bey lastiklerin etrafında donan karları temizledi. Bu sırada yanımıza yanaşan bir bey, eşiyle çocuğunu da alıp alamayacağımızı sordu. Önce gönülsüz olmazlandık, sonra çocuğa acıyıp alalım, dedik. Dedik dedik ama çocuk, 25-30 yaşlarında balıketinden hallice bir adam çıktı. Yolun yarısını önde babasının kucağında iki büklüm geldikten sonra biraz da arkada bizi sıkıştırdı, baba da önde kurula kurula hepimizden rahat girdi Kars´a. Yol boyu doğru düzgün bir cümle kurmayan `çocuk´un kişiliği, işinde (bir senedir devlet memuru olarak çalışıyormuş Kars´ta) varlık gösterip gösteremeyeceği düşündürdü bizi, hemen ardından da yüklüce bir para ödediğimiz taksinin arkasında sıkış tepiş dönmemize (önde baba kurulurken) kahkahalarla güldük eşimle. Günü ayran aşı ve kete yiyerek kapattık. Son günümüzde ilk hedefimiz kale dibindeki kiliseden bozma Kümbet Camisi ve sonra da Kars Kalesi´ydi. Yolda birçok eski taş evlerden gördük. Kars´ı ve Serhat Kalkınma Ajansı´nı, değerlerine sahip çıktıkları ve de geliştirmeye çaba harcadıkları için kutlamak lazım. Kaya kaya çıktığımız kaleyi zorlana zorlana ama düşmeden indik. Taş Köprü ve çevresindeki hamamları da gördükten sonra sıra kaz etine gelmişti. Kamer Restoran´da, bıyıkları yeni terleyen cevval bir garsonun servisiyle, porsiyonunu 55 TL´den verdikleri kaz etini yedik. Altındaki tereyağlı bulgur pilavının tadını da akıl hafızama yazdım. Peynir, tereyağı ve tabii ki en önemli parça (su ısıtıcı) alışverişi derken sıra aslında burnumuzun dibinde olduğunu keşfettiğimiz, Emsal´in ailesinin 50 yıl yaşadığı evi görmeye geliyor. Çok değerli büyüğümüz Safoli´nin babası, yani annemin dedesi olan Molla Bilal´in Ticaret Bakanlığı`nı yaptığı Kars Cenubi Garbi Kafkas Hükümeti´nin başkanı ve Emsal´in dedesi olan Cihangiroğlu İbrahim Bey´in evinin önündeki pirinç plaketin yanında fotoğraf çektirdikten sonra odamıza çekilip dönüş hazırlıklarına başlıyoruz. Son söz olarak: En sıkıntılı anları bile sorunsuz atlatmamı sağlayan 50 yaşıma; tren yolculuğumuzun 8 saat uzamasına neden olan, raydan çıkmış, önümüzdeki yük trenine; koridorlarda yüksek sesle sessiz (!) sinema oynayan 17 kişilik Bursa ekibine; teşekkür mahiyetinde şarap gönderen kompartıman komşularımıza; çay-kahve içmemizi sağlayarak bizi başağrısından kurtaran su ısıtıcımıza; epeydir bitiremediğim Mutluluk´u okurken eşlik eden Tadım çekirdeğe; her biri çok nazik, yardımsever ve can olan Kars sakinlerine; arabasıyla bizi gara bırakan ve gardan alan sevgili oğulcuğuma ve arkadaş-sevgili möhebbetimizin her seferinde yeni bir boyutunu keşfettiğimiz yol ve hayat eşime teşekkür ederim <3 :)
3 Şubat 2016, Kayseri-Ankara arası bir yerde