floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Yunanistan Güncesi

Figen Balamur Uğur, 2016

Kavala / Yunanistan

Herşey 2015 ocak ayı yarıyıl tatilinde Bulgaristan/Bansko´ya kayağa gitmek için Bulgar vizesi mi alalım yoksa Schengen alıp Yunanistan üzerinden mi gidelim kararını verme aşamasında başladı. İyi ki de öyle yapmışız, yıllardır görmeyi çok istediğim Yunanistan anakaraya adım atmama vesile oldu. Kış mevsimi olduğu için bomboş olan yunan elçiliği, biraz da `biz gezmeyi çok severiz, vizemiz olsa da Meis´e, Kos´a , Midilli´ye rahat rahat gitsek´ muhabbetinin de katkısı ile 9 aylık vize verdi. Ocak ayında Aleksandropolis te (Dedeağaç) 1 gece kalıp, ertesi gün (Comotine) Gümülcine, (Xanthi) İskeçe, Kavala´da biraz vakit geçirip, Drama´dan kuzeye devam ederek Bulgaristan´a giriş yapmıştık. Tadı damağımızda kalan bu kısacık Yunanistan tecrübesi, arkadaşlarımız Serap ve Cem´in bu yaz karadan Yunanistan´ı gezsek mi fikrine sıcak bakıp hemen planlar yapmaya başlamamıza yetti. Vize ve uluslararası ehliyet hazır olunca hazırlıkları çabuk tamamladık. Kampinglerde konaklama tercih ettiğimizden Yunanistan kampingleri araştırıldı. İnce ince düşünülmüş bir plan olmamakla birlikte kabaca planlarla düştük yola. 1. GÜN 11 Temmuz 2015 cumartesi günü sabah saat 9 gibi İstanbul´dan hareket ettik. Tekirdağ´dan İpsala sınırına kadar iki kenarı uçsuz bucaksız ayçiçeği tarlaları ile kaplı yolda büyüleyici bir coğrafya bize eşlik etti. Benim fotoğraf çekmek için sık sık verdirdiğim molalar sebebi ile biraz gecikerek de olsa İpsala sınır kapısına geldik. Şanslıydık, hiç beklemeden yarım saatte İpsala sınır kapısından Yunanistan´a giriş yaptık. İlk durak geçen sefer ön keşif yaptığımız Aleksandropolis. İpsala Gümrük Kapısından 30 dakika (40 km) kadar uzaklıkta yer alan bu yerleşim biriminde küçük bir havaalanı da var. Kentin en işlek caddesi `Dimokratias` ve cadde üzerinde birçok kafe, banka, otel ve alışveriş dükkânı bulunmakta. Sahilde Dedeağaç ın simgesi haline gelmiş bir de fener var. Yol boyu yemek molası vermediğimiz için dosdoğru sahildeki kafelere koşup yemek siparişlerini verdik. Önden gelen Grek salad, uzo ve biralarla başlayıp meşhur sardalya ızgara, ahtapot ve mezelerimizi beklemeye başladık. `Grek salad´ bizim çoban salatımızın daha büyük büyük kesilmişi, bol halka soğanlı, üstte zeytinler ve büyük kare bir beyaz peynirden oluşuyor, halis zeytinyağı ile muhteşem bir lezzet. Tüm tatilimizin vazgeçilmezi salatamızın aslında en özel bileşeni `feta´ peyniri. Kampingte geçirdiğimiz günlerde aynı peynir markette de bulunduğu için kendi Grek salatamızı kendimiz de yaptık. Ekmek isteyince pek çok yerde sarımsaklı ekmek geliyor sıcacık. Lezzetli molanın ardından ilk gece konaklama için Kavala çıkışındaki 4. Km de yer alan Bastil kamping´e ulaşmayı hedefledik. Yunanistan´da yollar çok güzel. Ülke boydan boya otoyollarla kaplı. Adamlar hem çalmamış hem yol Yapmış! İstanbul Kavala 450 km. İstanbul Selanik 600 km İstanbul Halkidiki 680 km Bastil kamping şehre yakın güzel bir koyda yer alıyor. Kamp alanı süper olmasa da mavi bayraklı plajı, kafeleri, restoranları ve denizi çok güzel, çok temiz. 1 araba, 2 çadır, 3 yetişkin 1 çocuk, 1 gece konaklama toplam 38 euro. 2. GÜN 12 Temmuz öğlen saatlerinde Kavala´dan ayrılıp Selanik yönünde yola çıktık. Ama düz gitmek yerine direksiyonu sola kırıp, Halkidiki yollarına düştük. Halkidiki, haritalarda herkesin dikkatini çekecek kadar ilginç bir coğrafya. Selanik ´in hemen 100 km aşağısında, Yunan makedonyası´nın güneyinde üç parmak gibi ege´ye uzanıyor. Yemyeşil ormanlık ve dağlık bir coğrafyada; mısır, zeytin, ayçiçek ve üzüm bağları ile çevrelenmiş harika yollarda, inanılmaz bir özenle yetiştirilmiş çiçekler arasında ilerliyoruz. Bu yollarda araba ile seyahat etmek çok keyifli. Kavala yönünden Halkidiki´ye doğru giderken, ilk karşılaşılan parmak, kutsal parmak, Agion oros, yunancada kutsal dağ demekmiş. Agion oros´a bakarken ege´ye uzanan yemyeşil, heybetli sıra dağlar görürsünüz diyor kaynaklar. Agion oros ismi türkçe´ye aynaroz olarak geçmiş. Aynaroz, dünyada pek benzeri olmayan bir yarımada, yüzyıllardır ortodoks din adamlarının sayısız kiliselerde yaşadığı özerk bir bölge. Hemen hemen her dinde kötülüklerin anası sayılan kadınların girmesi yasaklanmış bu bölgeye. Ekipteki 8 kişinin 5 tanesi bayan olunca kutsal parmak planlarımız dışında kaldı. Kadınlar en fazla düzenlenen tekne turlarıyla yarımadanın etrafında dolaşabiliyorlarmış. Halkidiki´nin ikinci parmağı, coğrafyanın bir cilvesi sonucu, kaderi orta parmak olarak anılmak olmuş. Bu parmağın adı Sithonia. Okuduğum kaynaklar Sithonia´nın en batıdaki parmak olan Kassandra gibi Selanik´e yakin olmadığından dolayı prim yapamadığını, ilk parmak gibi kutsal mekanları da olmadığından hep ikinci planda kalmış bir tatil yöresi olduğunu söylüyor. Tam aksine biz Sithonia yı çok beğendik. Zaten %90 gibi büyük bir alanını Sithonia ormanını barındıran milli park kaplıyor, bu sayede çok yeşil, çok doğal, el değmemiş bir doğaya sahip. Halkidiki´nin orta parmak köküne yakın (yukardaki haritada mavi nokta) Vourvourou (Vurvuru) bölgesinde Rea kamping de 1gece kaldık. Sahil, çocukluğumun geçtiği Kaş/Demre´nin doğası ve denizini hatırlatıyordu. Vurvuru bölgesi popüler bir bölge. Bakımlı geniş bahçeler içinde butik otel tarzında 2-3 katlı, hoş görünümlü evler kullanılıyor hep konaklamak için. Yüksek bina, 5 yıldızlı otel hiç yok. Yazık onlara! Yunanlı kardeşlerimiz doğayı katledip bizim gibi her yere devasa tatil köyleri yapmayı akıl edememiş. Kamping ücretleri genelde aynı burada da aile başı (4 kişi) araba , çadır toplam 35-40 euro arası fiyatlar ödedik. Kamping içindeki market günlük ekmek, uzo, yerel şaraplar, taze meyve sebze ihtiyacımıza yetti. Genelde kahvaltılarımızı ve atıştırmalık öğünleri kendimiz hazırladık, ana öğünlerde mükemmel yunan lezzetlerinden mahrum bırakmadık kendimizi. Devamı...