floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Karia Yolu Ekspedisyonu - Datça Yarımadası Parkuru

Serdar Ölez, 2016

Muğla / Türkiye

Orijinal adı Wild, Türkçesi Yaban isimli filmi izlediniz mi? Reese Witherspoon oynuyor. Sıkıntılı geçmişinden arınmak ve kendini dinlemek için Amerika´nın bir ucundan diğerine 94 günde 1500km yürüyor. Çok etkiledi beni bu film. Geçmişimde arınmam gereken bir utancım olmasa da, günler, hatta haftalar boyu doğada kalıp kendimi dinlemek, börtü böcekle konuşmak, otu ağacı koklamak, tatmak fikri çok heyecanlandırdı beni. Ama ne Reese kadar dertliydim, ne de onun kadar cesur. Daha kısa bir parkur şimdilik bana yeterdi. Aklıma ilk gelen Datça yarımadası Karia parkuru oldu. Geçmişte adaşım Gülsöken´le birçok kez yarımadanın tüm parkurları yürüyüp haritalamaktan söz etmiştik. Oralarda birlikte yürümek daha da keyifli olurdu. Gecenin bir vakti ona attığım kısacık mesaja, kısacık bir cevapla karşılık verdi: ´Neden olmasın?´. Bir iki kaynak kurcalayınca Karia uygarlığı yerleşiminin Datça yarımadasıyla sınırlı olmadığını öğrendim. Muğla ve yakın çevresini kapsıyormuş. Adı kralları Kar`dan türeyen bu kavim MÖ 2 binli yılların sonuna (başına) doğru bölgeye yerleşmiş, Lidya ve Likya ile komşu olmuş. Hiç bir dil kökeniyle uyuşmayan kendi özgün dilleri olduğunu yazıyor kaynaklar. Geçtiğimiz yıllarda Kültür Rotaları Derneği yoğun bir çalışma ardından Karia uygarlığının kullandığını düşündükleri toplam 800km`lik bir parkuru işaretleyerek kitap haline getirdiler. Yürüyelim diye gözümüze kestirdiğimiz parkur ise yaklaşık 150km. Mart ortalarında yola çıkarız diye konuştuğumuzda aylardan Ocak´tı. Hem yürüyüş rotamızı belirlemeye hem detaylı bir yarımada haritası çıkarmaya koyulduk. Serdar´la bir araya geldiğimizde yapılacakları planlamaya çalışıyor, detayları netleştiriyorduk. Bizim heyecanımız arkadaşlarımızı da etkiliyor, hem parkur, hem hazırlıklar konusunda tavsiyelerde bulunuyorlardı. Şubat ortaları gibi Hüseyin´de bize katıldı. Artık üç kişiydik. Hazırlık toplantıları çaylı simitli ama çok disiplinliydi. Listeleri çıkarmış, eksikleri belirlemiş, dostları bir bir aranmaya başlamıştık. İlk yardım bilgilerimizi tazeleyip ecza çantamızı tamamladık. Doğaya koşuyor olsak ta medeniyetten uzak kalamayacağımız varsayımıyla yanımıza bir de 10W`lık güneş pili alacaktık. Ama çantalarımız tahminimizden ağır olmuştu. Her birimize 20-25kg arası yük düşüyordu. Martın ilk haftası kim ne sırtlanacak paylaştırılmış, yerel jandarma ve orman işletmeyle ilk temaslar sağlanmıştı. Birkaç meteoroloji olayı ve toplumsal olaylara refleks kaynaklı öteleme ardından 17 Mart gecesi Ankara`dan yola çıktık. Yılın bu mevsiminde Datça`ya doğrudan sefer olmadığından otobüs bizi ancak Marmaris`e kadar götürecekti.

...

Sabah Marmaris`e indiğimizde saat sekiz gibiydi. Hava güneşliydi. Otogarda güzel bir kahvaltı ardından 900 dolmuşu ile Datça`ya doğru yola koyulduk. Dolmuşta, 4 yıl önce Karia yolu parkurunun belirlenmesinde yardımcı olan Yazıköy`lü Hasan dayı ile tanıştık. Hasan Dayı özellikle Murdala-Knidos arasının rotalanmasında çalışmıştı. O bölge için epey bilgi topladık. Balıkaşıran`a vardığımızda saat 945`i gösteriyordu. Kıyafetlerimizi hafiflettik, güneş pilimizi sırt çantasının tepesine yerleştirdik ve yola koyulduk. İlk gün Balıkaşıran - Eksera Koyu Parkurunu yürüdük. Gece Eksera Deresinin Ege`ye döküldüğü noktada bir sığla koruluğunun altında kamp kurduk. İkinci gün yoğun yağış altında Eksera Koyu - Alavara içleri arasında yürüdük. Bulduğumuz bir düzlükte arı kovanları arasına kamp kurduk. Üçüncü gün Alavara - Emecik arasını yürüdük. Emecik çıkışını 3km geçince rastladığımız bir zeytinliğe kamp kurduk. Dördüncü gün belirlediğimiz rotada değişiklik yaptık. Bağla koyuna inerken planladığımız deniz kıyısı hattının bu mevsim için birçok mücadeleye sahne olacağını düşünerek geri dönüp rüzgar türbinlerinin altından Emecik - Kızlan çıkışını yürüdük. Gece hem Ege`yi hem Akdeniz`i gören hakim bir tepede kamp kurduk. Beşinci gün yine güneşli bir sabaha uyandık. Ancak hava raporları sonraki 3-4 gün için fırtına ve yağış gösteriyordu. Değişmesini umarak sabah yola koyulduk. Öğlen saatlerine kadar Kızlan - Körmen parkurunu yürüdük. Körmen`de yeni lokanta açan harika insanlarla tanıştık. Manisa`lı iki genç delikanlı sadece bir gün önce bu mekanı 10 yıllığına kiralamış ve hemen açılış için çalışmaya başlamışlardı. Niyetimiz öğle yemeğini orada yemekti. Ama sezonu henüz açmadıkları için yemekleri yoktu. Gelin soluklanın, size çay demleyelim teklifinde bulundular. Sırtlarımızdaki 20-25kg`dan bir süre kurtulmanın cazibesiyle teklifi hemen kabul ettik. Hayatları mücadele ile geçen 30-35 yaşlarındaki her iki girişimcinin adı da Ferdi`ydi. Ferdi`ler uzun yıllardır hayata karşı birlikte mücadele etmiş ve sağlam bir dostluk kurmuştu. Sohbetler muhabbetler birbirini kovaladı, anılar paylaşıldı. Karınlar acıkınca mutfağa girip birlikte menemen hazırlandı... Ferdi`ler akşamüstü Manisa`ya geri dönecek, son tedariklerini yapıp geri döneceklerdi. Bize anahtarları bırakıp, mutfağı, lokantayı ve kaldıkları odayı emanet edip yola çıktılar. Yeni tanıştığımız iki kişinin yeni mekanında yalnız kalmıştık. Geçirdiğimiz son beş güne göre lüks içerisindeydik. Kapalı bir çatımız, mutfağımız, tuvaletimiz, sıcak suyumuz ve duşumuz vardı. Hava raporları hala karanlıktı. Önümüzdeki Körmen-Knidos parkuru 35km uzunlukta ve yerleşimden uzaktı. Fikir almak için yarımadayı karış karış gezmiş ve DatçaDetay sitesinde gezilerini yayınlayan Muzaffer Özgen`i aradık. Muzaffer bey hoş sohbet ve bilgili bir adam. Parkur hakkında bize geniş bilgi verdi. Ama parkurun 10uncu kilometresindeki bir iki mağara/kovuk dışında bir barınma imkanımız olmadığını anladık. Yola devam edersek 3-4 gün 50km (20-25knot) varan rüzgar ve yağışın altında ilerlemek zorundaydık. Daha önce Karia Yolu`nu rotalayan Yunus Özdemir`de bu kısım için en yoğun bitki örtüsüne sahip, su kaynağı bulunmayan ve en zorlu parkur olduğunu belirtmişti. Belki önceki günlerde yağışa yakalanmamış olsaydık yine deneyebilirdik ama cesaret edemedik. O gece yürüyüşü sonlandırmaya ve dönmeye karar verdik.

...

Sabah erken saatte fırtına başlamıştı. Ferdi`lerin mekanını kilitleyip. Datça`ya doğru yola koyulduk. Hızırşah Köyü ayrımındaki kahvede sabah kahvaltımızı ettikten sonra Datça`da Muzaffer Bey ve yürüyüşlerinde onu hiç yalnız bırakmayan Ekrem İpek Bey ile buluştuk. Gün boyu sohbet ettik. Yarımadanın coğrafyası, florası, vahşi yaşamı ve tüm bunları tehdit eden insanlar/kurumlar hakkında görüşlerini bizlerle cömertçe paylaştılar. Muzaffer Beyin 35 yıllık Datça tecrübesi ve Ekrem Beyin Datça`da geçirdiği alternatif yaşam hakkında çok şeyler öğrendik. Gün karardığında bir sonrakini birlikte yürümek dileğiyle vedalaştık. Sağımızda solumuzda ufak tefek ağrılar ve parkuru tamamlayamamış olmanın hüznü de olsa, birlikte yürüdüğümüz parkurun muhteşemliğini, kamp ateşlerimizin sıcaklığını ve tanıdığımız şahane insanları anımıza yazarak Datça`dan ayrıldık.

 

İtiraf etmeliyim; dostlarımız bize çok destek çıktılar. Sedat, Hakan, Egemen, Yusuf ve tüm Söğüş Grubu... bize ihtiyaç duyacağımız birçok ekipman ve malzemeyi sağladılar, takvimlendirme ve kamp koşulları hakkında bildiklerini uzun uzun anlattılar. Eczacı dostumuz Erdem doğada ilk yardım konusunda bilgilerimizi zenginleştirerek bize acil durumlarda kullanacağımız ilaç desteği sağladı. Tüm arkadaşlarım baskısı tükenen Karia Yolu kitabını bulmak için seferber oldular, sonunda Tülaycım İstanbul`da bir rehber arkadaşından bulup bize gönderdi. Ve elbette günlerce bizden haber alamama tereddütleri de olsa eşlerimiz ve çocuklarımız aynı heyecanı duyarak bizlere cesaret verdiler. Kısa bir parkur da olsa doğada yürüyüş ciddi hazırlık, bilgi, ekipman ve bunları sizlerle paylaşmaya hazır sağlam dostluklar gerektiriyor. Onlar olmadan başaramazdık.