Urfa Adamı Ve O`nun Müzesi
Serdar Ölez, 2017
Şanlıurfa / Türkiye
1995 yılında Şanlıurfa Balıklıgöl`ün doğusundaki yol yapım çalışmaları sırasında bir erkek heykeli bulunur. Heykel kireçtaşından yapılmıştır. Kepçenin azizliğinden midir bilinmez, heykel 4 parçadır. Ayakların belirgin olmadığı alt kısım sanki özel bir yuva için hazırlanmış gibi küt işlenmiştir. Gövdeye geometrik hatlar hâkimdir. Omuzlar köşeli, göğüsteki takı benzeri kabartma V şeklindedir. Her iki kol sarkık, eller karın altında erkeklik organının tutmaktadır. Derin, yuvarlak ve siyah gözler onu toprak altından çıkaran yüzlere bakmaktadır...
Urfa Adamı, son yıllarda gezdiğim en iyi düzenlenmiş müze olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi`nin baş tacı olmuş. O`na Balıklıgöl Heykeli diyenler de var. Bölgenin Fırat ve Dicle`nin arasında, Mezopotamya`dan Anadolu`ya uzanan yolların kavşağında olması tarih boyunca bu toprakları yerleşimlere açık yapmış ve bölgenin arkeolojik zenginliğini arttırmış. Yoğun yerleşimi nedeniyle Mezopotamya`dan buralara uzanan daha sonra Suriye, Filistin ve İsrail üzerinden Mısır`da Nil nehrine ulaşan bölge Bereketli Hilal adını almış. Urfa Bereketli Hilal`in neredeyse en kuzeyinde yer alıyor. Bölgede ilk arkeolojik kazılar 19.yy sonlarında başlamış olsa da, esas bulgular bölgenin Atatürk, Birecik ve Kargamış barajlarının suları altında kalacak olması nedeniyle 1977`den sonra başlatılan kazılarda ortaya çıkmış.
Urfa`da ilk müze oluşturma çalışmalarına 1948 yılında Atatürk İlkokulu`nun deposunda eser toplanmasıyla başlanılmış. Ancak depoların eserlerle dolması, kısa zamanda başka okullara taşması nedeniyle 1969 yılında o dönem için büyücek sayılabilecek Urfa Müzesi kurulmuş. Barajlar altında kalacak alanlarda kazıların yoğunlaşmasıyla 2015 yılında bu kez Haleplibahçe`de çok daha büyük bir müze kurulmuş. Bugün Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi, Arkeopark ve Edessa Mozaik Müzesinden oluşan Haleplibahçe Müze Kompleksi, 34 bin metrekarelik kapalı alanıyla Türkiye?nin en büyük müzesi Ünvanına sahip.
Müzenin ilk salonu alt paleolitik çağ, yani bugünden 1.100.000yıl öncesi. Bu salonda o dönem insanlarının avlanma şekli, ateşi nasıl yaktığı ve toplayıcılık faaliyetleri canlandırmalarla anlatılıyor. Ardından güzergah sizi neolitik çağa (M.Ö.10500 - M.Ö.5500 yılları) taşıyor. Urfa adamı neolitik çağın girişinde özel bir salonda tutuluyor. Milattan önce 9500?lü yıllara ait olduğu belirlenmiş. Boyu 180cm, dünyanın gerçek boyutta yontulmuş ilk eseri olarak biliniyor. Genişçe bir salon burası, heykelin karşısında bir bank duruyor. Oturup ona baktığınızda obsidyen taşlarla şekillenmiş gözleri sanki size bir şeyler anlatmaya çalışıyormuş gibi geliyor. Neolitik çağ müzeye oldukça hakim. Göbekli Tepe, Nevali Çori gibi insanlık tarihinde öncül olduğuna inanılan yerleşimler gerçek boyutta canlandırılmış. Akarçay Tepe, Gürcü Tepe, Mezraa-Teeilat gibi yerleşimlerdeki kazılarda ortaya çıkan birçok alet, takı, heykel ve günlük kullanım eşyaları da bu bölümde sergileniyor. Ardından ?Kalkolitik çağ? (M.Ö.5500 - M.Ö.3300 yılları) salonuna geçiyorsunuz, aletler daha tanımlanabilir, çömlekler üzerindeki işlemeler daha net ve zarif bir hal alıyor. Tunç çağı (M.Ö.3300 - M.Ö.1100 yılları) salonunda ise Lidar Höyük?ten çıkan eserler sergileniyor. Tüm salonlardaki bal mumu heykeller çok başarılı ama bu salonda tunç döken adamı tasvir eden heykel gerçekten çok canlı. Heykeli güldürmeye çalışıp, kolundaki tüylere üflediğimi, beni çektikleri kamerayı bulmaya çalıştığımı hatırladıkça biraz utanıyorum. Demir çağı, Bizans caddesi, cam atölyesi, İslami dönem derken saatleri geride bırakıp yorgun şekilde kapıya ulaşıyorsunuz...
Yüzlerce insan ve hayvan figürünün işlendiği oyma taşlar, mezarlıklar ve kitabelerin bulunduğu Urfa Arkeoloji Müzesi, insanı gerçekten tarihte yolculuğa çıkarıyor, insanlığın gelişimine tanıklık etme imkanı sunuyor.
Şubat 2017