floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Adriyatik`in İncisi

Yelda Kovuk, 2018

Dubrovnik / Hırvatistan

Farklı yerlerde çekilen popüler dizi Game of Thrones`a ev sahipliği yapan mekanlardan biri
Dubrovnik eski adı ile Ragusa, Adriyatik Denizi boyunca yer alan Hırvatistan´ın, Dalmaçya bölgesinde bir şehir. Avrupa´nın en iyi ve en iyi korunmuş ortaçağ şehirlerinden olan Dubrovnik, Unesco Dünya Mirası Koruma listesinde yer alıyor. Eski Şehir(Old Town), en ilginç ve en etkileyici kısmı. Dubrovnik`in, Adriyatik`in İncisi olarak anılmasının nedeni ise şehir çevreleyen, 11-16 yy.lar arasında şehri koruma amacıyla yaklaşık 2 km uzunluğunda yapılan devasa ve sağlam beyaz taş surlar. 7. yüzyılda, Hırvat kabilelerin barbarlardan kaçmak için bir sığınak olarak bölgeye yerleştiği söyleniyor. Yüzyıllar boyunca, oluşturdukları küçük yerleşimler bir araya gelmiş ve günümüzün ünlü surları tarafından korunan tek bir şehir haline dönmüş. Kısa sürede Adriyatik ve Akdeniz`de bir ticaret ve denizcilik merkezi haline gelmiş. Dubrovnik` in gerçek refah dönemi, 15. yüzyılda Ragusa Cumhuriyeti veya Dubrovnik Cumhuriyeti`nin kuruluşuyla başlamış. Şehir Orta çağda, Latince´den gelen Ragusa (ada) adıyla anılıyormuş. İlk kurulduğu yerin ada olmasından geliyormuş. Nitekim etrafında irili ufaklı yaklaşık 1200 ada var. Dubrovnik ismi ise etrafta ki dubrava denen meşe ağacından geliyor. Kendi yöneticileri tarafından yönetilen (Rektör ve danışmanlar), para birimi ve bayrağı olan bağımsız bir aristokratik cumhuriyet olan Dubrovnik Cumhuriyeti, köleliği ortadan kaldıran ilk Avrupa ülkesiymiş. 16. yüzyılda deniz ticaretinin ve yerel ticaret donanmasının gelişmesiyle, Dubrovnik dünyanın en değerli ticaret merkezleri arasına yerleşmiş. Öyle ki Venedik´in denizcilikte baş rakibi olmuş. Dubrovnik Osmanlı İmparatorluğu ile iyi ilişkiler kurmuş. Osmanlı burayı hiç işgal etmemiş ama vergi karşılığı Osmanlı imparatorluğunun himayesine girmiş. Yıllık vergi ve şartları, yıllar boyunca artmış ve değişmiş. Bu süre boyunca hiç savaşmamışlar, ama yine de özellikle Osmanlı dan çekindikleri için şehir surlarını iyice güçlendirmişler. Dubrovnik, 1667´de feci bir deprem yaşamış. Yaklaşık 5000 kişi ölmüş. Eski Şehir bölümü büyük ölçüde yıkılmış ve hasar almış. Deprem kentteki Rönesans sanatının ve mimarisinin büyük bir kısmını yok etmiş. Kent, bugüne kadar korunmuş olan barok tarzında yeniden inşa edilmiş. Napolyon 1808`de şehri ele geçirmiş.1808-1815 yılları arasında Fransa Egemenliğine giren şehir, sonrasında doğu Adriyatik kıyısının çoğu gibi, Habsburg İmparatorluğu`nun bir parçası olmuş. Yakın tarihe gelirsek, eski Yugoslavya´nın bir liman kenti olan Dubrovnik, ülkenin askerden arındırılmış birkaç yerinden biri olmuş. Bu sayede sahip olduğu ortaçağ yapısı ve doğal güzellikleriyle turizm geliri artmış, şehir gelişmiş, sonuç olarak 1979`da UNESCO`nun dünya mirası listesine girmiş. Yugoslavya´nın parçalanması ve Hırvatistan `ın 1991`de ayrılışı sırasında çıkan iç savaşta yaşanan saldırı ve bombalar sebebiyle, şehirdeki tarihi eserler çok hasar almış. 1667 de ki depremde ayakta kalan ortaçağ şehir surları bu savaşta yüzlerce kez isabet alırken birçok tarihi saray, ortaya çıkan yangınlar nedeniyle ağır hasar görmüş. 1992 yılının Haziran ayında, Sırp Ordusunun nihai olarak geri çekilmesi sonrası, uluslararası örgütlerinde yardımıyla, başarılı bir yeniden yapılanma gerçekleşmiş.2005 yılında bütün şehir eski tarihi dokusuna uygun olarak restore edilmiş. Şehrin girişinde hasar derecesine göre bu yerlerin gösterildiği bir harita da mevcut. Eski Şehir(Old Town), küçük bir şehir alanını kapladığı için, rahatlıkla yürüyerek gezilebiliyor. Şehir sokaklarında yürürken sadece en ilginç yerleri görmeyecek, aynı zamanda antik taş surlardan yükselen mistik bir atmosferi de hissedecek, şehir sokaklarında unutulmaz bir yolculuğa çıkacaksınız. Şehirde bar ve restoranların yanı sıra barok ve Rönesans mimarilerinin muhteşem eserleri, kiliseler, katedral, sinagog, cami gibi dini yapılar da bulunuyor. Eski şehrin giriş için dört kapısı bulunuyor ama en önemlileri ve en çok kullanılanları Pile Kapısı ve Ploce Kapısı. Kapılar her akşam kapatılır anahtarı da şehir yöneticisine teslim edilirmiş. Dubrovnik gezimizin başlangıç noktası, 1537 yılında inşa edilen, bir asma köprüye ve Rönesans kemerine sahip heybetli Pile şehir kapısı. Kapı üzerinde şehrin koruyucu azizi kabul edilen, St Blaise (Sebasteli Vlas-Vlaho) heykeli bulunuyor Hristiyanlar için önem taşıyan ve adına Avrupa`da 1200 kilise ile manastır ithaf edilen bu aziz, 280 ve 316 yılları arasında Sivas´ta yaşamış. Kapadokya bölgesinde de Aziz Basil adında bir kilise var. Şehre girdik, gelelim şehirde görülecek yerlere. Ben sadece yerel rehberimizin rotası üzerinden, bize anlattıklarından bahsedeceğim. Stradun Caddesi:Pile Kapısından girince karşınıza Dubrovnik` in en canlı ve meşhur caddesi olan, Placa olarak da bilinen Stradun Caddesi çıkıyor. Zemini kireç taşı ile kaplanmış cadde yaklaşık 300 metre boyunda ve eski kent limanına kadar uzanıyor. Hediyelik eşya satan dükkanlar, kafeler, restoranlar, mağazalar burada.11. yüzyılda su kanalının doldurulması ile yapılmış, 13 yy´ da uzunluğu ve genişliği ile Akdeniz´in en büyük caddelerinden biriymiş, şehrin ana caddesi olmuş. 1272 de çıkan binalarla ilgili bir kanun ile binaların hangi yükseklikte olacağı belirtilmiş. Benzer cepheli, eşit yükseklikte ki binaların zemin katları işyeri, üst kat konaklama, en üst kat ise yangın ihtimaline karşı mutfak olarak kullanılırmış. 1667 depreminde ve yangınlardan sonra 17.ci yüzyılda barok tarzı ile binalar yeniden yapılandırılmış. Onofrio Çeşmesi: Dubrovnik´ in simgelerinden biri olan çeşme 1438 - 1444 yılları arasında İtalyan mimar Pnofrio tarafından yapılmış. Çeşme günümüzde turistlerin yoğun ilgi gösterdiği yapılar arasında. Pile kapısından Eski şehrin içine girer girmez sağ tarafta çeşmeyi görebilirsiniz. Çeşme 16 bölmeli ve her bir bölmede bir rölyef mevcut. Dubrovnik Irmağı´ndan,12 km öteden şehrin temiz su ihtiyacını karşılamak için yapılan çeşmenin suyu halen içilebiliyor. Fransisken Manastırı: Pile kapısından girdikten sonra sol tarafta Stradun`un en başında, Holy Savior Kilisesi `nin yanında yer almaktadır. manastır ilk başta 13. yüzyılda şehri çevreleyen surların dışına inşa edilmiş. Ancak 1317 yılında bir savaş tehdidi yaşanmış. Şehrin kuşatılması durumunda düşmanın kullanmasını önlemek için yıkmışlar. Şehir surlarının içindeki yeni manastır, aynı yıl içinde 1317 yılında inşa edilmiş, ancak manastırdaki çalışmalar yüzyıllar boyunca devam etmiş. 1667 büyük depremde büyük hasar almış, o zamanlarda Dubrovnik´in en zengin kiliselerinden biriymiş. Barok tarzında yeniden inşa edilmiş. Manastır, Dünya´nın bilinen en eski 3. eczanesine ev sahipliği yapmış. Şu an müze olmakla birlikte o zamanki doğal krem reçeteleri yeni açılan eczanede yapılıyor ve satılıyor. Ayrıca manastırda, çok zengin bir de kütüphane bulunmakta. Holy Savior Kilisesi: Pile Kapısı ve Fransisken Manastırı arasında, surların girişinin hemen yanında ki bu kilise 1520`de Dubrovnik Senatosu`nun kararı ile kısa süreli yaşanan ama korkunç bir depremden sonra, Tanrı`ya teşekkür amacıyla yapılmış. Gotik ve Rönesans mimarisinin bir karışımı ile yapılan bina 1528 de tamamlanmış. 1667 de ki büyük depremde hasar almadığı için şehirde ki en eski binalardan. Orlando Sütunu: Hırvatların özgürlüklerini temsil eden sütun Stradun`un doğu ucunda Luza meydanında.1418 yılında yapılmış sütunun üzerinde, elinde bir kalkan ve bronz kılıç tutan ,Şövalye Orlando´nun heykeli bulunuyor. Eski zamanlarda Avrupa´da, Macar-Hırvat krallığıyla ittifak ve korumayı simgeleyen benzer taş heykeller, Macar-Hırvat Kralı`nın koruması altında ki şehrin sembolü olarak kullanılırmış. Efsaneye göre ise Orlando ve filosu, 9. Yüzyılda Dubrovnik` i 15 aylık bir Saracen kuşatmasından kurtarmış. Heykelin sağ eli parmak ucundan dirseğine kadar olan 51,2 cm lik ölçü, Orta çağda Dubrovnik dirseği (lakat da denirmiş) adında bir uzunluk ölçüsü olarak kullanılırmış. Sütunun üst kısmında halk duyuruları yapılırmış. Kamu cezaları da sütunun yakınında infaz edilirmiş. Günümüzde ise Dubrovnik` de ki festivallerinin açılış ve kapanış sembolü. St. Blaise (Vlaho) Kilisesi: Pile kapısı da dahil birçok yerde karşımıza çıkan St Blaise (Sebasteli Vlas-Vlaho) Dubrovnik´ in koruyucu azizi. Aziz ile ilgili en yaygın olan efsaneye göre; 971 yılının 2-3 Şubat gecesi, Venedik gemileri Dubrovnik açıklarında, doğuya geçmeden önce su ve yemek alınması bahanesiyle demirler. Aslında ise şehre saldırı planını gerçekleştirmek üzere beklemektedir. Stojko adındaki bir rahip, gece St. Stephen Kilisesi´ne gider. Kilise kapılarını ardına kadar açık bulur. Rahip Stojko, Aziz Stephen kilisesinde dua ederken, bir ışık huzmesi içinde Saint Blaise görünür ve Venediklilerin şehri ele geçirmek üzere olduğu konusunda uyarır. Stojko ona kim olduğunu sorduğunda, yaşlı adam Vlaho olarak yanıtlar. Rahip şehir konseyini uyarır ve Venedik tehdidine karşı kenti alarma geçirir. Venedikliler şehrin bütün kapılarının kapalı, şehir surlarında tedbirler alındığı ve insanlar olduğunu görünce, saldırıdan vazgeçerek geri döner ve Dubrovnik işgalden kurtulur. Diğer bir rivayette papazın rüyasına girerek haber verdiği yönünde. St. Blaise; şehrin koruyucu azizinin ismi de bu efsaneden geliyor. O günden beri de her sene Şubat ayında kutlaması yapılıyormuş. 1367`den kalma eski Romanesk Kilise, 1667 büyük depremde önemli ölçüde hasar görmüş, 1706 yılında çıkan yangında ise tamamen harap olmuş. Bu Katolik kilisesi 1715 yılında Venedikli mimar Marino Gropelli tarafından Barok tarzında yeniden inşa edilmiş. Sponza Sarayı: Gotik Rönesans mimarisinin özelliklerini taşıyan saray 1516-1522 yılları arasında yapılmış. 1667 yılında meydana gelen depremde hasar almadan kurtulabilen yapılardan. Gümrük binası olarak kullanılıyormuş. Tüccarlar mallarını getirip burada tartarlarmış. Dürüstlük çok önemliymiş, bunu da içeride bir kemer üzerinde ki yazıtta ifade etmişler. `Bizim terazilerimiz kandırmaya ve kandırılmaya izin vermez. Malları ölçtüğüm zaman Tanrı benimle birlikte ölçer.´ Günümüzde ise devlet arşivi niteliğinde bir müze olmakla birlikte, sergi ve konser gibi etkinliklere ev sahipliği de yapıyormuş. Zemin katında, 1991de ki iç savaşta ölenler için bir anma odası mevcut. Rektörler Sarayı: Bir yanda Belediye Binası ile Aziz Blaise Kilisesi ve diğer tarafta Katedral arasında bulunan Rektör Sarayı, belirli Barok eklentileriyle uyumlu bir Gotik ve Rönesans sarayı. Yangınlar, bombalamalar ve depremler nedeniyle, binanın tamamen veya kısmen yeniden inşası veya onarımını gerektiren ağır hasarlar görmüş yapı. Bu sebeple birçok ekleme ve yenileme ile bugünkü halini almış. O dönemde ki en büyük yetkili olan ve şehri yöneten Rektör, her ay değişirmiş. Görevde bulunduğu dönemde sarayda kalır ve etki altında kalmamak için görev süresince ailesi ile kesinlikle görüşmezmiş. Yeniden göreve gelmesi için 2 yıl geçmesi gerekirmiş. Bunu yönetimin tek kişinin egemenliği altına girmesini önlemek için yapıyorlarmış. Cumhuriyet, Rektörün imajını dış dünyaya sunsa da,gerçek politik gücü sınırlı imiş. Şehri, 12 kişilik asillerden kurulu bir senato idare eder, rektörü bu senato seçermiş. Dubrovnik Cumhuriyetinde hiçbir zaman bir soylu için anıt yapılmamış. Ancak bu sarayın avlusunda bütün mal varlığını devlete bırakmış olan bir gemicinin (Miha Pracata) büstü bulunuyor. Devletin çıkarları her şeyden önce gelirmiş. Rektör sarayının ikinci katında senato binasına (şimdi Belediye Binası) Rektör Sarayını bağlamak için kullanılan kapı üzerinde bir yazıt varmış: `Obliti privatorvm, Publica cvrate `- `özeli unut, kamu işleri ile ilgilen´. Günümüzde bir kültür tarihi müzesi olan sarayın birinci katında rektörün ofisi ve yatak odası, zemin katta suçlular için zindanlar mevcut. Şehirde bir zamanlar hüküm sürmüş Dubrovnik Cumhuriyeti´nin birçok hatırası bu tarihi binada sergileniyor. Dubrovnik Katedrali: Efsaneye göre, Aslan Yürekli Richard´ın gemisi 1192`de ki Haçlı Seferleri`nde fırtınada batar ve Dubrovnik`in önündeki Lokrum Adası`nda karaya oturur. Hayatı için Tanrı`ya şükretmek amacıyla, hayatının kurtarıldığı yerde büyük bir kilise kurmaya yemin eder. Niyetini ortaya koyduğunda, ona Dubrovnik` te kiliseyi inşa etmesinin daha iyi olacağı söylenir. Katedral,1667 depreminde zarar görünce 18.yy`da bugünkü haliyle tekrar yapılmış. Pek çok önemli esere ev sahipliği yapmakta. Minceta Kulesi: Dubrovnik` in sur duvarları, her köşede şehri korumak amaçlı kale ile biten düzensiz bir dörtgen şeklinde. Minçeta Kulesi, kuzey duvarında. İsmi, kulenin üzerine inşa edildiği yere sahip olan ailenin adından türemiş. Dubrovnik `in en yüksek noktasında bulunan Minçeta,14. yüzyıldan kalma ve kare olarak inşa edilmiş ancak 15 yy. sonrasında yuvarlak hale getirilmiş. Yetimhane penceresi: Halk sınıflara ayrılıyormuş ve farklı sınıfların evlilikleri yasakmış. Bir kadının evlilik dışı bir çocuğu olduğu ya da başka bir çocuğa parası yetmediği zaman, çocuğu şehirdeki 15 yy da yapılan 3 yetimhaneden birine getirirmiş. Kadın koyu renk kıyafetler giyer ve tanınma ihtimalinin en az olduğu zaman yani gece çocuğu bırakırmış. Pencerede ki döner bir platform üzerine yerleştirilir, rahibeleri uyarmak için bir zil çalarmış ve anne hemen ayrılırmış. Anneye yaklaşan ve kaçarken kimliği öğrenen herkes cezalandırılırmış. Çocuklar 6 yaşına geldiklerinde, kızlar ve erkekler ayrı manastırlara gönderilir ve yaşamlarına orada devam ederlermiş . Kapının üzerinde Latin harflerle buraya terk edilen çocukların anneleri adına `İçimizdeki ateşi kim söndürecek ` yazıyor. Annenin bir madalyonun yarısını sakladığı ve diğer yarısını bebeği ile birlikte bıraktığı, böylece şartlarının bir gün değişmesi durumunda, çocuğuna geri dönüp onu geri alabileceğine dair bir rivayet de bulunmakta. Ortodoks Kilisesi: Uzun müzakereler sonucunda 19. yüzyılda inşasına başlanmış ve 20. yüzyılın başlarına tamamlanabilmiş. Puca sokağında ki kilise, neo-Bizans tarzında bir yapıya sahip olup, pozisyonu ile çevredeki mimariden farklı. 1907`de Ortodoks kilisesi, yanındaki bugün bir müze olarak hizmet veren Bundik sarayını satın almış. Müzede sergilenen eserler arasında, 15. ve 19. yüzyıl arasındaki döneme ait değerli ikonlar ilgi çekmekte. Şehir Çan Kulesi (City Bell Tower): 31 m yüksekliğindeki kule Stradun`un doğu ucunda ve Sponza sarayının bitişiğinde yer alıyor. 15.yüzyılda yapılan, Rönesans tarzı mevcut kule 1667`deki büyük depremde eğilince 1928`da yıkılıp yeniden yapılmış.1991 de ki iç savaş sırasında mermi isabet almış ama ciddi bir hasar meydana gelmemiş. Kulede, Romalı askerler gibi giyinmiş Maro ve Baro adlı bronz askerler saat başı 2 tondan fazla olan çana ellerindeki çekiçlerle vuruyor. Çanın sesi, civardaki kiliselerin çanlarından kendine has tonuyla ayrılıyor ve sesi her yerden duyuluyor. İlk yapıldığında çana vuran figürler tahtaymış, sonra bronza çevrilmiş. Tuzlu ve nemli hava heykellerin yeşillenmesine yol açınca halk tarafından `Zelenci (Yeşil Adam )´ adı takılmış bu heykel askerlere. 1928 deki restorasyondan sonra orijinal heykeller kuleye geri gelmemiş. Şu an ki mevcut heykeller birebir kopya imiş ve orijinalleri Rektör Sarayı´nda muhafaza ediliyormuş. Heykel askerleri görmenin en iyi yolu ise Ploce Kapısı çıkışındaki tepeye çıkmak deniyor. Kulenin ön yüzünde bir saat mevcut. Romen rakamları ile sıra dışı bir ahtapot tasarıma sahiptir. Bir bronz küre, ayın mevcut fazını gösteriyor. Aziz Ignatius Kilisesi: Bu tarihi yapıya 1738 yılında Pietro Passalacqua tarafından yapılan merdivenlerle ulaşılıyor. Merdivenleri Game of Thrones hayranları hatırlayacaktır. Cersei Lennister´in utanç yürüyüşü (walk of shame) sahnesinin çekildiği yer. Roma´daki ünlü İspanyol merdivenlerine benzetiliyor. Kilise Mimar Ignazzio Pozzo tarafından 1667-1725 yılları arasında yapılmıştır. Barok tarzında lüks bir tarzda inşa edilmiş ve Cizvitlere ait. Gunduliç ailesinin bir asilzadesi, binayı finanse etmiş, ancak tamamlanmasını görecek kadar yaşamamış. Kilisenin iç kısmındaki Barok freskleri, St. Ignatius`un hayatından sahneler çiziyor ve Ünlü mimarın yönlendirmeleriyle Gaetano Garcia`nın tarafından yapılmış. Kilise son savaşta aldığı bombalı saldırılarla tahrip olmuş. Savaştan sonra her şey tamir edilmiş. Kilisenin yakınında şehrin en iyi bilim adamlarını yetiştirmiş olan, bugün ise lise olarak hizmet veren ünlü Jesuit Collegium (Collegium Ragusnium) bulunuyor. Gundulic Meydanı: 1667`deki büyük depremin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, çünkü buralarda yer alan evler tamamen yıkılmış. Meydanda ki Dubrovnik´li şair İvan Gundulic heykeli 1893´te heykeltıraş Rendic tarafından yapılmış. Ivan Gunduliç, 1589`da Dubrovnik`te doğmuş. Evinde eğitim görmüş. İki kez Konavle Rektörü seçilmiş, Dubrovnik Büyük Konseyi üyesi ve daha sonra Dubrovnik Küçük Konseyi üyesi olarak görev yapmış. Dubrovnik Cumhuriyetinde birkaç kamu görevinde bulunmuş ve ölmemiş olsaymış, büyük olasılıkla Cumhuriyetin Rektörüne seçilecekmiş. Gunduliç heykeli altında ki 4 rölyef, Gunduliç´in eserlerinde ki ana motifleri betimliyormuş. Tahtta oturan gururlu bir kadındır , Dubrovnik`i ve özgürlüğü, Ejderha Osmanlı İmparatorluğu`nu ,kanatlı aslan Venedik´i temsil eder. Gundulić`in Genç Osman´ı konu ettiği en uzun şiiri ve önemli eserlerinden biri olan`Osman´ şiiri ölümüyle yarım kalmış,eserin bir bölümünü başka bir Hırvat şair yazmış. Ivan Gundulić 1638`de Dubrovnik`te ölmüş. Mezarı Franciscan kilisesinde bulunuyor. Bu meydanda her sabah Pazar kuruluyor. Ayrıca Türk bir ailenin sahibi olduğu Pucic Palace´da bu meydanda. Sinagog: Avrupa´nın en eski 3. Sinagogu.15 yyda yapılmış. Bir getto düzeni mevcutmuş. Yahudiler akşamları dışarı çıkmazlarmış. 2. Dünya savaşı ile birlikte Yahudi sayısı azalmış. Şu an 45 kişi kadarmış. Old port (Eski Liman): Liman şehrin doğu kesiminde yer alıyorır. Dubrovnik Cumhuriyeti zamanında liman kaleler tarafından korunmuş. Bunlardan biri olan St. John Fortress-Aziz Yahya kalesi 16 yy da yapılmış ve şu an Denizcilik Müzesi olarak kullanılıyor. Günümüzde restoran olarak işletilen 3 kemerli yer ise tersane imiş. 16-18. yy arasında 600 ticaret gemisi inşa edilmiş. Liman karşısında görülen sarı çatılı bina ise karantina binasıymış. Veba salgını dolayısıyla 17.yy da yapılmış. Ama adalarda daha öncesinde küçük karantina binaları varmış. Ayrıca limandan Ploca kapısının köprüsünü de görüyorsunuz. Ploce kapısı: Eski şehrin kuzey doğu tarafındaki ana giriş kapısı. Batı tarafında ki Pile Kapısı`ndan çok daha az kalabalık. 14. yüzyıldan kalma bir taş köprü, bir asma köprüye ve dış şehir kapılarına açılmaktar. Bu kapıda da Aziz Vlaho ya ait bir heykel bulunmakta. Bu kapıyı eski zamanlarda daha çok halk kullanırmış, Pile kapısını ise aristokratlar. Notlar: *Eski şehir girişindeki turizm ofisinden Dubrovnik kart alarak birçok yere ve müzeye ücret ödemeden girebilirsiniz. *Nefes kesici Dubrovnik ve Adriyatik Denizi manzarasına ulaşmanız için teleferikle tepeye çıkabilirsiniz . rehberimiz ücretinin 15 Euro olduğunu söyledi. *Hırvatistan Kravatı bulan ülke *Kuna para birimi. Bazı yerler Euro kabul ediyor. Bazıları ise Euro alırken para üstünü kun a olarak veriyor. Alışverişinizi para birimleri ile yapmak daha ekonomik.
Dubrovnik tarihi dokusu ve doğal güzellikleri ile bir kaç günü hakkediyor. Bizim kısa şehir turu ile gezdiğimiz şehirde aklımız kaldı.