Işık Şehri Ohrid
Yelda Kovuk, 2018
Ohrid / Makedonya
Gece giriş yaptığımız ve konakladığımız Ohrid´ te sabah kalktığımızda beklemediğimiz bir manzara karşıladı bizi. Sakin, pırıl pırıl, berrak görüntüsü ile insana huzur veren bir göl manzarası. Makedonya`nın üç tektonik(yer kabuğu hareketi sonucunda oluşan çanakların sularla dolması ile meydana gelen) gölünün en büyüğü olan Ohrid gölünün kıyı şeridinin 2/3 ü Makedonya,1/3 ü Arnavutluk´a ait. 300 metre derinliği, bir milyondan fazla yaşı ile Avrupa`nın en eski ve en derin gölleri arasında. Gölün bitki ve hayvan türlerinin çoğu endemik ve Ohrid` e özgü. 200`den fazla endemik türü barındırdığı söyleniyor. Bu sebeple 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edilmiş. Göl bir yandan dolarken bir yandan boşalıyormuş. Böylelikle suyu yenilenen göl temizleniyormuş. Ohrid gölü dünyadaki en temiz göller arasındaymış. Gölü üç nehir ama çoğunlukla da bir gölden gelen sular dolduruyormuş.
Ohrid gezimize tekne turu ile başlıyoruz. Turumuz boyunca hem eğleniyor, hem de Ohrid´i, Çar Samuel Kalesi´ni, Tito´nun Konukevi´ni, Sveti Jovan Kaneo Kilisesi´ni ve koyu seyrediyoruz. Kentin sembolü olan Çar Samuel Kalesi, şehrin çoğu yerinden gözüküyor. Göl seviyesinin 100 metre üzerinde yükselen tepenin tamamını kaplıyor. 3 km uzunluğunda ve 16 m yüksekliğindeki surları, 18 kulesi ve dört kapısı ile kale Makedonya`nın en büyük ortaçağ tahkimat yapılarından biriymiş. Romalılar tarafından yapılan kale günümüze kadar pek çok savaşa tanıklık etmiş. 11 yy başında Bizans saldırısı sonucunda ağır hasar gören kaleyi restore ederken aslına sadık kalınmış. Sveti Jovan Kaneo Kilisesi (Aziz Yuhanna Kilisesi) Ohrid Gölü´nün kenarında Kaneo Plajı üzerindeki uçurumda konumlanmış, muhteşem mimarisi ile dikkat çeken bir Ortodoks Kilisesi. Kilisenin inşa tarihi bilinmiyor ancak bulgular 13. yy olduğu yönündeymiş. `Before the Rain´ filminin bir kısmı bu kilisede çekilmiş. Tito´nun Konukevi için ise özel bir şey söylemeye gerek yok. Adında anlaşılacağı gibi şehrin Yugoslavya´ ya bağlı olduğu yıllardan kalan, Yugoslav devlet ve siyaset adamı Tito´nun, kıyısına asansörle inilen yazlık evi. Şu an devlet konukevi olarak kullanılıyormuş.
Otelden başlayan Tekne turumuz Ohrid iskelesinde son buluyor ve burada şehir turumuz başlıyor. Makedonya Cumhuriyeti`nin güneybatısında, Ohrid Gölü kıyısında şirin bir tatil şehri Ohrid´in ,Avrupa`daki en eski yerleşim yerlerinden biri olduğu söyleniyor. Antik adı Likyidos (ışık şehri) olan şehrin şimdi ki adı ise Makedonca Vo Hrid `tepedeki kasaba´ sözcüğünden türemiş. Şehir, Roma İmparatorluğu döneminde Balkanlar`ı ikiye ayıran Via Egnatia ticaret yolu (Roma yolu) üzerinde önemli bir geçiş noktası olmuş. 10 .yy ortalarında ilk Makedon devletini kuran Çar Samuel´in ,11 yy başında ise Bizans´ın egemenliği altına girmiş. Uzun süre Bizans idaresinde kalan Ohrid şehri 1334´te Sırplar tarafından ele geçirilmiş.14. yüzyılın sonundan 20. yüzyılın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğunun yönetiminde kalmış. Bütün bu dönemlere ait birçok yapı bulunmakta. Bir zamanlar Ohrid`de 365 tane kilise varmış. Bunun sebebi ise Çar Samuel´in yılda kaç gün varsa o kadar kilise inşa etmesiymiş, ancak günümüze 40 kadarının kalmış. Evliya Çelebi de seyahatnamesinde Ohrid´ten `Yılın her gününe bir kilise düşer´ diye bahsetmiş. Ayrıca şehirde 10 camii ve 1 adet tekke bulunmakta. Şehir ,bir dönem Ortodoks Kilisesi`nin Piskoposluk merkezi olması, sahip olduğu kilise sayısı ve etnik çeşitliliği ile ´Küçük Kudüs´ olarak da anılıyor.
Ohrid aynı zamanda Kiril alfabesinin doğduğu yer olarak biliniyor. 9. yüzyılın sonlarında Aziz Klement ve Aziz Naum tarafından Ohrid `de ki ilk edebiyat okulu St. Pantelejmon Kilisesi `nde kurulmuş. Aziz Klement (Ohrid´in koruyucu azizi) ve Aziz Naum için kimisi arkadaş, kimisi beraber çalışmış, kimisi kardeş olduğunu söylüyor. Bu konu hakkında net bir bilgi yok ama net olan Slav kültürünü ve ortodoksluğu yaymak için yaptıkları çalışmalar. Bu amaçla yaptıkları çalışmalardan Slavların gırtlak yapısına uygun Kiril alfabesi doğmuş ve kurdukları okulda bu alfabe ile yazılan kitaplarla yetişen 3.500 kişi bu amaçla dünyaya dağılmış. Kiril alfabesinin doğuşu ile ilgili farklı görüşler mevcut. Bir görüşe göre Ohri`ye gelen Aziz Kiril ve Aziz Methodius kardeşler, Yunan ve İbrani alfabesinden yararlanarak Kiril Alfabesi`ni meydana getirmiş. Bir diğer görüş ise kiril alfabesini ortaya çıkaran kişinin Aziz Klement olduğu, Kiril ve Methodius kardeşlerin öğrencisi olan bu kişinin öğretmenlerinin ismini alfabeye verdiği şeklinde.
Ohrid ile ilgili bu kısa bilgiden sonra biraz da şehir turumuzdan bahsetmek istiyorum. Şehir rahatlıkla yürüyerek gezilebiliyor. Turumuza heykellerle başlıyoruz. Aziz Naum, Aziz Klement ve Kiril ve Methodius kardeşlerin heykelleri ile birlikte bir de her sene ocak ayında soğuk suya haç atılması ve çıkarana yıl boyu mutluluk getireceğini tasvir eden heykeli gördükten sonra (Catcher Of A Cross Monument ) Ohrid´in daracık, taş döşeli, sakin sokaklarında yürüyüşümüze başlıyoruz. Roma (Via Egnatia ticaret yolu ) Yolunun geçtiği yeri görüyor ve benzerliği dolayısıyla `Safranbolu Evleri´ olarak anılan Ohrid evlerinin güzel örnekleri arasında gezerek Holy Mother Bolnichka Kilisesi´nin yanına geliyoruz. Kilisenin yapılış tarihini bilinmiyor, ancak iç mekân resimlerinin mimarisi ve tasarımı 16 yüzyıl tarzına yakın olduğunu gösteriyormuş. Kilise, zaman içinde birçok tadilat geçirmiş. Makedonca da Bolnichka hastane demekmiş ve veba salgını döneminde şehre gelenlerin karantinaya alınmasında kullanılmış. Yolumuza devam ediyoruz ve El Yapımı Kâğıt Atölyesine geliyoruz. 16. yüzyıldan beri kâğıt basılan bu müze / atölye oldukça küçük bir mekân. El yapımı kâğıdın nasıl yapıldığının ve buna yapılan eski baskı tekniğinin demosunu ücretsiz olarak seyredebiliyorsunuz. Kâğıtlar, M.Ö. 2. yüzyılda çinliler´ in bulduğu teknikle yapılıyor. Ohrid´te ki atölye bu teknikle kâğıt yapan Dünyada ki 7 atölyeden biriymiş. Kâğıdın yapılması zor değil ancak sabır ve zaman gerekiyor. Ağaç incecik rendeleniyor ve içinde %5-6 civarında pamuk da bulunan, tahtadan yapılmış bir teknenin içerisinde ki saf suyun içerisinde 1 ay bekletiliyor. Tahtadan yapılmış bir süzgeç, suyun içine daldırılarak su içinde ki tortunun üstte kalması sağlanıyor. Süzgeç üzerinde ki tortu bir bez üzerine aktarılıyor. Amaç, süzgeç üzerinde ki kâğıdın ilk şekli oluşurken kurumasını hızlandırmak. Suyu alınan kâğıt, bezden ayrılıp kurumak için 2 gün güneşe bırakılıyor. Sonrasında preslenerek düzleştiriliyor ve inceltme işlemi yapılıyor. Kâğıt baskıya hazır hale geliyor. Demonun sonraki aşaması baskı. Burada ki ahşap matbaa ,Gutenberg Press`in dünyada ki sayılı kopyalarından biri. Usta baskıyı kendi yaptığı klişeleri (üzerinde kabartma ya da oyma resim, şekil, yazı çıkarılmış metal kalıp)kullanarak yapıyor. Klişeyi, kağıdı ve mürekkebi makineye yerleştiriyor ve önündeki küçük kolu çekerek baskı işlemini gerçekleştiriyor. İsteğiniz resmi ücreti karşılığında el yapımı kağıda bastırabiliyorsunuz. Ayrıca atölye de hediyelik eşyalar da mevcut.
Şehir turumuzun bir sonraki durağı St. Sophia Kilisesi, bizim söylemimizle Ayasofya kilisesi Ohrid te ki en eski ve en önemli kiliselerden biri. Osmanlı İmparatorluğu döneminde minare eklenerek camiye çevrilen yapı, daha sonra tekrar eski haline getirilmiş. Cami yapıldığı dönemde, frekslerin üzeri kapatıldığı için freskler bozulmamış. Giriş için ücret ödemeniz gerekiyor.
Ardından yine sokaklar arasında yürüyerek çarşıya gidiyoruz. Turumuz boyunca şehir sokaklarında ki tezgahlarda gördüğümüz inciler bu sefer çarşıda ki dükkan vitrinlerini süslüyor. Ohrid´in bir diğer adı Makedonya´nın incisi . Böyle demelerinin sebebi sadece doğal ve tarihi güzellikleri değil aynı zaman da şehrin simgesi olan inciler. Ohrid incisi bizim bildiğimiz istiridyeden çıkan doğal bir oluşum değil tamamen el yapımı. Ohri Gölü´nden çıkartılan bir midye türünün kabuğunda bulunan, parlak ve sert madde özel aletlerle çıkartılıp ,işlenerek sedef haline getiriliyor. Sedefin üzerine de yine bu gölde bulunan ve `Paşita` adıyla bilinen balığın pullarının işlemden geçirilmesiyle elde edilen sıvı ile kaplama yapılıyor. İncilerde ki fiyat farkı da bu sıvının uygulanış şekline bağlı imiş. İnciye sürülen sıvı maddenin elde edilişi sır olarak saklanıyor . Geleneksel imalat yöntemini şehirde ki üç ailenin erkekleri biliyormuş sadece. Bu ailelere de 20. yüzyılın yirmili yıllarında Baykal gölü çevresinden gelen bir Rus mülteci öğretmiş. Göl kenarında gezerken gördüğü Paşita balığının Baykal gölünde çıkan bir türe benzediğini görmüş. Sırrın babadan oğula geçmesinin sebebi ise muhtemel bir boşanma durumunda sırrın başkalarına aktarılmaması imiş.
çarşı gezintimiz ve tabii ki inci alışverişimiz sonrası yıllara meydan okumuş 19 m boyundaki çınar ağacında buluşuyor ve Halveti Tekkesi, Ali Paşa Camii´ni görüyoruz. Ali Paşa Camii, 1573 yılında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış ancak Ali Paşa tarafından onartıldığı için bu ismi almış. Ali Paşa Camii nin minaresi yok ama tekrar inşası ile ilgili çalışılıyormuş. Hem tekke hem de camii ibadete açıkmış.
Ve Ohrid´e veda zamanı.
Şehir birkaç saat yerine birkaç günü hak ediyor. Bizim kısıtlı zamanda gördüklerimizden size bahsettim ki onları dahi ayrıntılı gezemedik. Şehrin hakkını vermek lazım. Görülmesi gereken şehirde ve yakın civarında daha birçok yer var. Aziz Naum Kilisesi; Aziz Klement Manastırı, Plaosnik, Antik Tiyatro, Su Müzesi (The museum on water) gibi..