floranatolica
 
Ara Üye girişi DDbtn
-

Valensiya`dan Notlar

Yelda Kovuk, 2020

Valensiya / İspanya

İspanyanın 17 özerk bölgesinden biri olan Valensiya´nın aynı adı taşıyan başkenti
Valensiya, M.Ö. 138 yılında Romalılar döneminde, İmparator Valentin tarafından kurulmuş. İlk ismi Valentia kurucusunun adından geliyormuş ve Latincede güç, kuvvet anlamına geliyormuş. Birçok farklı kültüre ev sahipliği yapan şehir Romalılardan sonra Vizigotlar, Berberiler, Endülüs Arapları ve en son Katalanların egemenliğine girmiş. Müslüman Araplar yani Endülüs Arapları geldiğinde Balansiya demiş, zamanla Valensiya´ya dönmüş. Katalonya Kralı 1238 de bu bölgeyi ele geçirirken aslında zorlanacağını, tarihi boyunca kendini geliştiren Endülüs Araplarından şehri almanın kolay olmayacağını biliyormuş. Gece vakti şehre saldırmak istediğinde Tanrıdan bir ışık, bir destek beklemiş. Rivayete göre Hıristiyan askerler şehre girerken ,onlarla beraber yarasalarda şehre girmiş ve insanlara zarar vermişler. Bu savaşın kazanılmasıyla yarasa da birçok yerde- örneğin Valensiya futbol takımın armasında- görülen bir sembol olmuş. Valensiya, Barselona ve Madrid arasında bir ara durak. Barselona -Valensiya arası yaklaşık 355 km. Barselona´dan giderken geçtiğimiz dağ ve tepelerde gördüğümüz killi toprak kaolin içeriyormuş. Valensiya ve İspanya´nın sanayisinde çok önemli bir yeri olan seramik yüksek ısıda pişirilen bu topraktan elde ediliyor ve İspanyol mimarisinde sıkça kullanılıyormuş. Valensiya´da her yıl uluslararası seramik fuarı gerçekleşiyormuş. Ayrıca başta pamuk, pirinç, mısır, zeytin, üzüm ve narenciye başta olmak üzere çeşitli tarım ürünlerinin yetiştirildiği en verimli topraklara sahip. Bu sebeple tarımda da önemli bir yeri var ülke için Valensiya´nın. Hem taş ocakları, doğal kanyonlar, hem coğrafi konumu ve verimli topraklar olunca, İspanya´nın ticaret ve sanayi anlamında en önemli şehirlerinden diyebiliriz Valensiya için. Şehrin büyük bir ticaret limanı var. Barselona ile birlikte çok önemli bir yere sahip. 2011 de ki küresel krizden sonra liman avantajı sebebiyle iç kesimde ki fabrikalar kıyı kesimlere getirilmiş. Valensiya bu ayrıcalığı çok iyi kullanmış. İspanya´nın ticari anlamda ürünlerini depoladığı, dağıtımını gerçekleştirdiği önemli limanlardan biri. Günümüzde kimya,ilaç,tekstil,otomotiv,cam,plastik,makine başta olmak üzere İspanya´da ki pek çok ürünün ticari akışı bu limandan sağlanıyor.İlaç sektörü genelde Alman ortaklığı imiş.Makine sektöründe ise önemli bir ürün varmış. Bankamatik kasalarının büyük çoğunluğu İspanya ve Portekiz´de yapılıyormuş. Ticaret limanı ile beraber kruvaziyer gemilerin yanaştığı büyük bir liman daha var. Barselona´da olduğu gibi Valensiya´da da büyük gemiler limana gelip, kalıyor. Valensiya´dan uçakla kısa sürede geçebileceğiniz önemli destinasyonlar var. İbiza, Mayorka,Kanarya adaları gibi. İspanya´nın 3. büyük şehri olan Valensiya Akdeniz kıyısında yer almakta ve ülkenin en güzel sahillerinden birine sahip. Bulunduğunuz yere bağlı olarak birçok plaj seçeneğiniz var. Playa de la Malvarrosa ,El Saler, La Playa El Perellonet , Playa La Devesa , Playa de las Arenas... Valensiya, aynı zamanda Turya (Turia) Nehri`nin kıyısında yer almakta.Turya nehri Avrupa´da birçok şehirde olduğu gibi şehir merkezinden geçen bir nehirmiş. 1957 yılında taşmış ve yaşanan sel felaketi şehirde önemli hasara yol açınca sekiz kanal açılarak nehir yatağının yönü değiştirilmiş. 8-9 km lik kuruyan bölüm 2000 li yıllara kadar kaderine bırakılmış. 2000 li yılların başında ise örnek bir proje ile muazzam bir parka dönüşmüş kuruyan nehir yatağı. Park nehir yatağında olduğu için diğer yapılardan daha alçakta, köprülerin altında yer alıyor. Bu muhteşem parkın adı Turya Parkı ( Jardines del Turia). Turya parkı insanların gelip yeşillikler içinde vakit geçirebileceği, spor yapabileceği bir alan ama kültürel faaliyetleri de düşünmüşler ve üzerinde Bilim ve Sanat Şehrini (Ciudad de las Artes y las Ciencias )kurmuşlar. Fütüristik yapıların bulunduğu Bilim ve Sanat Şehrinin projesi ünlü İspanyol mimar Santiago Calatrava´ya ait. Yapımına 1996 yılında başlanmış ve 13 yıl sonra tamamlanmış. Kurutulmuş, herkesin unuttuğu, kötü görüntü veren nehir yatağı canlanarak muhteşem bir yaşam merkezine dönüşmüş. Şehre girdiğiniz anda kendinizi bilimkurgu film platosunda gibi hissediyorsunuz. Bilim ve sanat şehrinde 5 blok var. 3D IMAX sinema (L´Hemisfèric-Gökevi) gözbebeği şeklinde. Göz kapağını temsil eden kısmı açılabiliyormuş. Bazen gece kulübüne dönüşüyormuş. Avrupa´da ilk üç sırada ki akvaryum (L´Oceanogràfic), balık kafası şeklinde ve yerin altına uzanan büyük bir yerleşke. Yaklaşık 42000 litre su,40000 canlı barındırıyormuş. Nesli tükenmekte olan 2 büyük beyaz balina da bu canlılara dahilmiş. Bilim Müzesi (El Museu de les Ciències Príncipe Felipe) balina iskeleti şeklinde bir müze. `Es prohibix no tocar` - `dokunmamak yasak´ sloganı ile birçok farklı konularda interaktif öğelerin sergilendiği müze 3 katlı ve 40.000 metrekarelik bir alanı kapsıyor. Sanatlar Sarayı (Palau de las Arts Reina Sofia-Opera/Concert Hall); adından da anlaşıldığı gibi opera ve tiyatroların yapıldığı toplamda 4 salondan oluşan bir oditoryum. L´Umbracle (The Green House); uzun bir iskelet şeklinde bir botanik bahçesi. 5 bloğun ön cephesinde çok güzel süs havuzları var. Ücretli giriş yapılan yapıları gezmeseniz bile havuz kenarında kafelerde oturup, bu şaşırtıcı yapılar ve havuzları içeren muhteşem fotolar çekebilirsiniz. Eski nehir yatağı üzerinde ki 9 kmlik rotada 18 köprü bulunuyor. Köprülerden biri olan çiçekler (Las Flores) köprüsü ,her mevsimi sembolize edecek şekilde yılda 4 kere ,bir de noelde rengarenk çiçeklerle süsleniyor. Valensiya´da görülen kiliseler eski cami üzerine yapılmış. Çan kuleleri de buna ipucu veriyor. Minareleri çan kulesine dönüştürüp caminin dış cephesine giydirme bölümler yapıyorlarmış. Hz. İsa´nın hayatını anlatan sahneler,yontma ve kabartma heykeller,çörtenler gibi kiliselerde görülen mimari yapıları eklemişler.Valensiya´da katedral de dahil olmak üzere bu şekilde 12 yapı var. Katedral başpiskoposların yaşadığı, aynı zamanda ortaçağ döneminde siyasi ve dini kararların alındığı yönetim binaları imiş ve her şehirde bir tane olurmuş. Eski şehirde yer alan Valensiya Katedrali (Valencia Cathedral /Catedral de Santa María de Valencia) şehrin en önemli yapılarından. Bu katedralin ise ayrı bir özelliği var. Bu katedralde 500 yıldan fazla zamandır sergilenen akik bardağın Hz. İsa´nın son akşam yemeğinde kullandığı ve Kutsal Kase olarak adlandırılan, efsanelere konu olan kadeh olduğu söyleniyor. Havarilerle birlikte yemek yerken `Bu ekmek benim bedenim, yiyin beni yad edin; bu şarap benim kanım, için beni yad edin´ demiş. Hıristiyan ayinlerinde şarap ve ekmek bu sebeple varmış. Antik bir Roma tapınağı üzerine 13. yüzyılda Endülüslü Araplar tarafından bir cami olarak inşa edilmiş. Hıristiyanlar şehri ele geçirince katedrale dönüştürülmüş. Valensiya Katedrali, Romanesk`ten Barok dönemlere kadar farklı dönemlerden birçok tarzın özelliklerini taşıyan Gotik tarzda bir yapı. İçeriye girmek ücretli. Panoromik şehir manzarası için yine ücret ödeyerek ve 207 basamağı göze alarak katedralin yanında bulunan, sekizgen bir taban üzerine gotik tarzında inşa edilen, 55 m yüksekliğinde ki çan kulesine tırmanabilirsiniz. Şehrin sembolü olan Micalet çan Kulesi (Miguelete) 19.cu yüzyılda tamamlanmış ama adını 1532 yılında yapılan `Miguelete` çanından almış. Orta çağdan kalan Azize Katalina Kilisesi (Santa Catalina Church) de katedral gibi eski bir caminin üzerine, 14. yüzyılda inşa edilmiş. Gotik tarzda ki bina 16. yüzyılda ve daha sonra İspanya İç Savaşı sırasında hasar görmüş ve her seferinde yeniden inşa edilmiş. Daha sonra eklenen çan kulesi ise 17. yüzyılda Barok tarzında yapılmış. Kule Mercat semtinin girişine işaret ediyor. İpek Market (Llotja de la Seda) eski şehirde bulunan en önemli yerlerden biri. Gotik mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan bina Unesco kültür mirasları arasında yer alıyor. 15 yy da Valensiya ipek üretimi ve ticareti sebebiyle Avrupa´nın en önemli kültür ve ticaret merkezlerinden birisi olmuş. Borsa binası da bu dönemde ,1482-92 arası inşa edilmiş. İpek borsası binası olarak kullanılan yapı, her biri farklı kullanım için olmak üzere dört ana bölümden oluşuyor. Bir diğer market binası da İspanya´nın en büyük kapalı marketlerinden biri olan Mercado Central de Valencia. Yüksek tavanlı cam ve metal konstrüksüyon mimarisi ile Avrupa`da halen kullanılmakta olan en eski pazarlardan biriymiş. Taze deniz ürünleri, et, sebze ve meyve alabilir ama aynı zamanda yemek de yiyebilirsiniz. Valensiya´da ki en etkileyici binalardan biri de Seramik müzesi (Museo Nacional De Ceramica ). 18. Yüzyılda bu bölgeyi yöneten Markizler iki kardeşmiş. Şehri çevreleyen Turya nehrinin iki tarafında ki kara parçalarının her biri bir kardeşin olduğu için iki suyun markizi deniyormuş. İtalya´dan getirdikleri sanatçılar bu iki kardeşin sarayının (Palacio del Marqués de Dos Aguas )dış cephesinde rokoko işçiliği ile mermer yontma, kabartma figürlerle kısa bir ispanya tarihini betimlemişler. 2 kardeş markizin sarayı, günümüzde ise seramik müzesi olan bina geniş bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor.Bir dönem hapishane olarak da kullanılmış.Özellikle iç savaş döneminde mahkumlar,muhalifler buraya gönderilmiş. Binada ki ferforjeler bu dönemden kalma imiş. Bir şehri tanıtmak için sadece tarih yetmez. Organizasyon ve festivaller de etkindir. Önemli organizasyonlar gerçekleşiyor Valensiya´da. Bir dönem F1 yarışları İspanya ayağı Valensiya´ da yapılmış ve halen liman bölgesinde yarışların izi duruyor. Sarı,kırmızı,mavi şeritler... Valensiya´da şehrin tarihinin,kültürünün, geleneklerinin bir yansıması olan bir çok festival de düzenleniyor. Bunlardan biri dini anlamda bir özellik taşıyor. Hz. Meryem´in nişanlısı Aziz Yusuf marangozmuş ve hayatı boyunca bu mesleği yapmış. Hz. İsa´nın da marangozlukla ilgisi varmış. Hatta son akşam yemeğinde oturdukları masa sandalyeyi Hz. İsanın yaptığı söyleniyor. Mart ayında düzenlenen Las Fallas Festivali Aziz Yusuf ve Hz.İsa ile marangozları anma şenlikleri aslında. Aylar boyunca uğraşıp tahtadan ve köpüklerden yaptıkları ayrıntılı büyük maketleri festival sırasında yakıyorlar. Ninots adı verilen bu maketlerin yakılması ise geçmişe dayanıyor. Çok eski yıllarda marangozların iş yerlerini aydınlatmada kullandığı `Parrot´ adlı tahtadan lambalar festivalden bir gün önce sokakta yakılırmış. 1 hafta süren festival sırasında büyük panayırlar ,konserler,havai fişekler olur,her yer süsleniyor. Valensiya´da düzenlenen bir başka festival medyada görüp duyduğumuz ,bizlerin bildiği bir festival. Bu sefer maketler değil domatesler başrolde. Ağustos ayının her son çarşambasında yapılan festivalin kimine göre çıkış sebebi siyasi protesto, kimine göre bir arkadaş grubununun yemek yerken anlaşamayıp domateslerle birbirine saldırdığı,yetinmeyip içeriden domates aldıkları yönünde.Türlü hikayelerle güncel kalıba sokulmuş, bir günlük aktiviteden çok festivale dönüşmüş. Valensiyanın merkezinde yapılmıyormuş. Şehir dışında 30-40 km uzaklıkta boş bir araziye, belediye kasa kasa domatesleri ve yanında da tazikli su veren araçlar getiriyormuş. Eğlenmek için biraraya gelen insanlar maske ve eldivenler takarlarmış. Valensiya halkının çok ilgi göstermediği bir organizasyon. Dünyada o kadar aç insan,yoksulluk varken tonlarca domatesin ziyan olduğu bu organizasyonun saçma olduğunu düşünen ve zaman zaman girişimde bulunan kişiler varmış. Haklı değiller mi? Domates savaşı sonrası alan yeniden düzenlenip ,konser ve eğlenceler 1 hafta süreyle etkinlikler düzenleniyor. Valensiya´ya uluslarası öğrenci değişim programı ile dünyanın dört tarafından öğrenci geliyor.Bu sebeple fiyatlar daha ekonomik Madrid ve Barselona ya göre. Yemek ve hediyelik eşyalar daha ucuz. Biraz da yeme içmeden bahsedelim. Kimi insanların beğendiği, kimilerinin beğenmediği İspanya´nın ulusal yemeği Paella´nın anavatanı Valensiya. Çıkış noktasının Müslüman Arap kültürü olduğu, kalan yemeklerini değerlendirmek üzere tarçın, safran gibi baharatları da kullanarak pilavla yaptıkları bir karışım olduğu da söyleniyor. Meksika fasulyesi, kırmızı biber, yeşil biber, soğan ve mevsimlik sebzelerin kullanıldığı, tavuklu, tavşan etli olanı Valensiya´da tercih edilen türü. İçeriğinde salyangoz da bulunabiliyor. Pilavın üzerine limon sıkıp yiyenler de var. Büyük dökme tavada pişiriyorlar. Genelde porsiyonlar iki kişilik. Siparişi verirken içerik ve porsiyonu kendinize göre ayarlayabilirsiniz. Çünkü Valensiya da siparişle pişiriyorlar. Madrid ve Barselona da ise genelde sabahtan büyük tencerelerde pişirip tavada ısıtırlarmış. Pilavın sarı rengi de safran ve zeytinyağından geliyor. Safranın pahalı olması sebebiyle miktarını az tutuyorlarmış, hatta Madrid ve Barselona gibi daha turistik yerlerde gıda boyası kullandıkları da oluyormuş. Bazen esmer bazen beyaz pirinç kullanılırmış. Et yerine ıstakoz, midye, kalamar gibi deniz mahsullerinin kullanıldığı türü de var. Kerevit, karides, midye gibi mahsuller haşlanıp kabukları ile pilava konuyor ve pilavın üstünü kaplıyor. Bu daha çok halk tipi restoranlarda böyle oluyormuş. Lüks restoranlarda kabuksuz konuyormuş. Yemek öncesi domates soslu, zeytinyağlı ekmekler, yeşil zeytin ikram edilen yerler var. Valensiya suyu (agua de valencia) dedikleri , cin, votka,ispanyol şarabı kava, şeker ve yerel portakal ile yapılan bir tür kokteyl birçok yerde karşınıza çıkıyor. Horçata; yer fıstığı,nohut,az badem,süt ve şekerle yapılan soğuk içilen alkolsüz bir içecek. Ama şekeri çok yoğun bize fazla geldi.Yaz mevsiminde çokca tüketiliyormuş. Keyifli gezmeler...