Karaşar / Beypazarı / Ankara - Haziran 2020 © Mustafa Gökmen
Gözlem bildir
Sarı kemerli güve olarak da adlandırılan
Amata phegea 35-40 mm kanat açıklığına sahiptir. Sadece Haziran ve Temmuz aylarında bu gösterişli formuna sahip olmasına karşın, çiçeklerden topladığı nektarlarla beslenirken kanatlarını hep açık tutması sayesinde doğa fotoğrafçıları tarafından çokça pozlanabilir. Temmuz sonu, Ağustos başı gibi yumurtladıktan sonra ölürler. Yumurtadan Mayıs ayında çıkan larvalar yaklaşık bir ayda bir kaç değişim geçirdikten sonra çiçekten çiçeğe konan gösterişli formlarına kavuşurlar.
Amata phegea seyrek ormanlık alanlar, kayalık dik yamaçlar, taşlık eğimlerde ve özellikle de çalılıklarında bulunduğu otlaklık alanlarda yaşarlar. Kuru ve sıcak habitatları tercih ettikleri belirtilse de bulundukları ortamlarda sıklıkla bir miktar nemlilik gözlenir.
[1] Güney Avrupa'da oldukça yaygındır; kuzeyde Almanya'ya, doğuda Anadolu ve Kafkasya'ya kadar gözlenebilirler.
[2] Düşük rakımları tercih ederler; ancak güneşe bakan dağ yamaçlarında, 2000 metreye kadar yüksekliklerde gözlenebilirler.
[6] Dokuz benekli güve bir monovoltin (yılda sadece bir kez üreyen, bir jenerasyon üreten) türdür. Yaz ayının sonlarında yumurtalarını genellikle yıllık gelişimli bitkilere yakın yerlere bırakır. Yumurtadan çıkan larvalar o yıl tekrar yeşeren bu konakçı sayılabilecek bitkilerle (Plantago, Rumex, Galium, Gramineae, Taraxacum ve bunlar gibi alçak gelişen yumuşak yapraklı bitkiler
[4]) beslenerek büyürler. Tırtıl, Mayıs ayında tamamen olgunlaştığında bitki döküntüleriyle kaplı toprak üzerine sabitlenmiş bir pupa oluşturur. Yaklaşık üç hafta sonra ortaya çıkan güveler bulundukları koşullara bağlı olarak Mayıs sonundan Ağustos ayına kadar güneşli günlerde ve gündüzleri uçarlar.
[6]Amata phegea Türkçede Dokuz benekli güve olarak adlandırılır.
Amata etimolojisi
Amata Latincede `sevilen` anlamına gelen
amatus kelimesinden türetilmiştir.
phegea etimolojisi
Phegea Milattan önce 2.yüzyılda yaşadığı sanılan Psophis kralı Phegeus`un kızının adıdır. Psophis aynı zamanda Yunanistan`ın Mora Yarımadasında, Arcadia bölgesinde yine M.Ö.2yy`da varolan bir yerleşim adıdır; bu nedenle muhtemelen ilk tür örneğinin bu bölgede tespit edildiğine işaret etmektedir.